Bir erkek, sadece işlenmiş et ve mayalanmış yoğurtla yaşayamaz. | Open Subtitles | الرجل لا يستطيع العيش بلحم مدخن و لبن مختمر فقط |
İnsanlar içinde de uzun süre yaşayamaz. | TED | و لكنه لا يستطيع العيش لفترى طويلة في أجسام البشر |
Kim böyle bir pis kokunun arasında yaşar ki? | Open Subtitles | من يستطيع العيش في هذا المكان النتن؟ |
İngiltere'de büyüyemez, Giuseppe. | Open Subtitles | لن يستطيع العيش في "إنجلترا" يا "جوسيبي" |
Vereceğim parayla kente dönüp, yaşayabilir. | Open Subtitles | ولكن بالمال الذي سأدفعه له يستطيع العيش سعيداً في المدينة |
Burada olmakla gittiğin başka bir yerde olmak arasınında ne fark var ki bir insan her iki yerde de aynı rahatlıkta yaşayamasın? | Open Subtitles | ما هو الأختلاف هنا عن هناك أو عن أى مكان آخر أن شخصاً واحد لا يستطيع العيش فى كلا الموضعين بهذة السهولة ؟ |
Şuan ona sahip değil ve onsuz yaşayamayacağını düşünüyor. | Open Subtitles | ،الآن هو لا يستطيع أن يعود إليها إنّه يعتقد أنّه لا يستطيع العيش بدونها |
Ama sizin evin karmaşasında yaşayamaz o. Çok kalabalıksınız siz. | Open Subtitles | طبعاً ، ليدرس ، لن يستطيع العيش وسط كل الفوضى في منزلكم |
Leland imkansız biri... onunla kimse yaşayamaz. | Open Subtitles | ليلند غير معقول ، لا احد يستطيع العيش معه |
AMA BİRİ VARLIĞINI SÜRDÜRÜRKEN DİĞERİ yaşayamaz. | Open Subtitles | لا الواحد يستطيع العيش ولا الاخر يستطيع النجاة |
Ama kimse senin standartlarına göre yaşayamaz çünkü sen de o standartlara göre yaşayamıyorsun. | Open Subtitles | لكنّك تعرفين أنّ أحداً لا يستطيع العيش بهذه المقاييس لأّنكِ أنتِ لا تستطيعين العيش بهذه المقاييس |
Tamam, o burada yaşayamaz, ve Federline kesinlikle burada yaşayamaz. | Open Subtitles | حسناً, هو لا يستطيع العيش هنا وفيدرلاين لا يستطيع بالتأكيد العيش هنا |
İnsan sadece cips ve guacla yaşayamaz. | Open Subtitles | الرجل لا يستطيع العيش على رقائق البطاطا و الأطعمة النباتية فحسب |
- Başka kim burada yaşar ki? | Open Subtitles | - من غيرهم يستطيع العيش هنا؟ |
İngiltere'de büyüyemez, Giuseppe. | Open Subtitles | لن يستطيع العيش في "إنجلترا" يا "جوسيبي" |
Bunu düşünüyorum... Yanımda gelemez. Annemle yaşayabilir. | Open Subtitles | إنني أفكر بذلك ، بأنه يجب عليه البقاء هنا حيث يستطيع العيش مع أمي |
Böcekler uyku halinde 18 ay yaşayabilir. | Open Subtitles | لا الناموس يستطيع العيش في نوم عميق لمده 18 شهرا |
Daha güçlü olanlar daha uzun yaşayabilir, 60 gün gibi. | Open Subtitles | الواحد الأقوى يستطيع العيش مدة أطول قليلاً،مثل 60 يوماً |
Burada olmakla gittiğin başka bir yerde olmak arasınında ne fark var ki bir insan her iki yerde de aynı rahatlıkta yaşayamasın? | Open Subtitles | ما هو الأختلاف هنا عن هناك أو عن أى مكان آخر أن شخصاً واحد لا يستطيع العيش فى كلا الموضعين بهذة السهولة ؟ |
Sonra da yaptığı şeyle yaşayamayacağını anlayıp kendini öldürmüş. | Open Subtitles | وبعد ذلك انتحر لانه لا يستطيع العيش مع مافعله. |