Gerekli bu ülke zayıflıyor | Open Subtitles | إنهمنالضروري, هذا البلد بدأ يضعف |
Kalkanlar zayıflıyor ve bazı silahlar devre dışı. Geminin birçok bölümü karardı. | Open Subtitles | الدرع يضعف و لدينا بعض الأسلحة لا تعمل |
İşlem maliyetinin hızla düşmesi değer zincirini birarada tutan tutkalı zayıflatır ve ayrılmalarına sebep olur. | TED | والهبوط الحاد في تكاليف المعاملات يضعف الغراء الذي يحمل سلاسل القيمة معا. ويسمح لهم بالانفصال. |
Yoksa zayıf düşerim, ve bir kral da asla zayıf düşmemeli. | Open Subtitles | وإلا سأشعر بالضعف، وعلى الملك ألا يضعف إطلاقا، |
Yanıtını zaten biliyorum. Yaşlandıkça cinsel enerji azalıyor. | Open Subtitles | أنا أعرف الجواب الدافع الجنسي يضعف عند الكبر |
Bu arı kovanına zararlıdır çünkü bağışıklık sistemlerini zayıflatır. Bu da strese girmelerini ve güçsüz düşmelerini kolaylaştırır. | TED | هذا سيؤدي لتدمير الخلية لأنه يضعف الجهاز المناعي لدى النحل ويجعلها أكثر حساسية للتوتر والأمراض |
Eğer büyük ve sağlam birşeyde, tamamiyle doğru delikleri açarsan zayıflar. | Open Subtitles | يقول إنك إن أحدثت ثقوباً في أماكن معينة بشيء كبير و متين يضعف جداً |
Delip geçmiş. Nabzı zayıflıyor. | Open Subtitles | اخترقت الرصاصة جسدها وخرجت، النبض يضعف |
Tereddüt etmiyorum kararlılığım zayıflıyor. | Open Subtitles | لن يضعف قراري ولو لثانية. |
Nabzı zayıflıyor. | Open Subtitles | في الحاضر نبضها يضعف |
Asalak hala zayıflıyor. | Open Subtitles | ما زال الطفيلي يضعف |
Böylece hücrelerarası iletişim yavaşlar ve en nihayetinde vücudun işlevsel gücünü zayıflatır. | TED | كما أن االإتصال بين الخلايا يصبح بطيئًا كذلك، وهو ما يضعف في نهاية المطاف قدرة الجسم الوظيفية. |
Ordumuzun zayıf düşmesine izin veremeyiz. | Open Subtitles | من غير المناسب ان يضعف جيشنا في هذا الوقت |
Fıstık ezmesi kraker çeşitliliği etkileyici olmasına rağmen, ...otomatın en taze kana azalıyor. | Open Subtitles | على الرغم من أن هذه المقرمشات بزبدة الفستق مثيرة للإعجاب لكن آلة بيع الدم منتوجها أصبح يضعف |
Elizabeth'in ve düşmanlarının gözünde seni güçsüz gösterir. | Open Subtitles | وبتحالفنا مع اسكوتلاندا وهذا سوف يضعف موقفك امام انكلترا |
Eğer büyük ve sağlam birşeyde, tamamiyle doğru delikleri açarsan zayıflar. | Open Subtitles | يقول إنك إن أحدثت ثقوباً في أماكن معينة بشيء كبير و متين يضعف جداً |
Bir sonraki oyunda sayı olarak onu aşarsan, tırsar. | Open Subtitles | إذا ضربته بهدف آخر في الهجمة التالية سوف يضعف |
Solunum giderek yavaşlıyor, düzenlememiz gerek. | Open Subtitles | النبض يضعف إنه يضعف عن المعدل المعتاد بمقدار 18 بالمائة |
Öyle ya da böyle birimiz yorulacak ve o ben olmazsam daha iyi olacak. | Open Subtitles | عاجلاً أو آجلاً أحدنا سوف يضعف من الأفضل أن لا يكون أنا |
Duvar zayıflayınca yıkabiliriz. | Open Subtitles | عندما يضعف هذا الجدار يمكننا هدمه |
Büyük babana iyi bak. Yaşlanıp güçsüzleşiyor. Artık bu senin işin. | Open Subtitles | أعتني بجدك, أنه يتقدم في السن و يضعف أنه مسؤوليتك الان |
Bayım, güçten düşmeye başladı! | Open Subtitles | ما رأيك سيدى . انه يضعف ما رأيك انها فرصتك |
Küçük parmağının bağlantısını kesmek kılıç tutuşunu güçsüzleştirir. | Open Subtitles | إزالة مفاصل من الإصبع الصغير يضعف قبضتك على السيف |
Çok hızlı ya da çok dik inersek gerilim altındaki kalkan zayıflayabilir her yer parçalara ayrılır ya da yanar, ya da her ikisi de olur. | Open Subtitles | والدرع يمكن أن يضعف تحت هذا الإجهاد وكامل المكان سيتمزق الى قطع أو يحترق, أو الإثنان |
Görüyorsunuz ki, eğer koşullar yanlışsa, zamanımızı ve enerjimizi kendimizi diğerlerinden korumak için harcamaya mecbur oluyoruz ve bu doğal olarak organizasyonu zayıflatıyor. | TED | أرأيتم، إذا كانت الظروف غير جيدة، فإننا نكون مجبرين على بذل وقتنا وطاقتنا لحماية أنفسنا من بعضنا البعض، وهذا يضعف مؤسستنا من الداخل. |