Bak, rakun, o taktığın maske görmeni engelliyor olabilir ama farketmediysen söyleyeyim, ben bir kokarcayım. Dış görünüş olarak belki. | Open Subtitles | أنظر ياراكون ربما ذلك القناع الذى ترتديه يعيق رؤيتك لكن ولكنك لو لاحظت أنا ظربان |
Doktorlar dün ona açık olarak söylediler, ağrı kesici almayarak kendi tedavisini engelliyor. | Open Subtitles | الأطباءأخبروهالبارحةبوضوح, لولميتناولمسكناتللألام, فهو يعيق شفائه هكذا |
Nefes almasını engelleyen bir şeyler olabilir. Bak bakalım bulabilecek misin? | Open Subtitles | ربما هناك شئ يعيق مجرى الهواء لنرى إن كان بإمكانكِ إزالته |
İkinci büyük düşüş, havuzların yanına olukların uygulanmasıyla olmuştu. Bu oluklar, yüzücüleri engelleyen türbülansın oluşmasına engel olmakla beraber suyun taşmasına izin veriyor. | TED | والمنحدر الثاني، بداية ظهور المزاريب على جانب حوض السباحة التي تسمح للمياه بالتدفق، بدلاً من أن تكون مصدر تشويش يعيق السباحين أثناء تسابقهم. |
Seviye çok düşük, ve dinleyiciyi kapatıyor. | Open Subtitles | الصوت منخفض جدا و هو يعيق الاستماع اليه الان |
Doktorlar ona, ilaç almayarak kendi iyileşmesini engellediğini söylediler. | Open Subtitles | أخبرهالأطباءبأنهعدم تناولمسكناتألم, فانه يعيق شفائه |
Dünyaya bu kötü adamları göstermek istiyorsun ve soruşturmam sana engel oluyor. | Open Subtitles | حسنا تريدين ان تظهري للعالم كل هؤلاء الرجال السيئين و تحقيقي يعيق افعالك |
Kan dolaşımımı engelliyordu. | Open Subtitles | لقد كان يعيق جريان الدورة الدموية |
Çünkü doktorum bunun büyümemi engelleyeceğini söyledi. | Open Subtitles | لأن طبيبي قال إنه يعيق النمو |
Yaptığı o alet bizim gözetleme ekipmanlarımızı engelliyor. | Open Subtitles | ذلك الجهاز الذي صنعه يعيق أجهزة المراقبة. |
Bu pantolonlar kan dolaşımını engelliyor. | Open Subtitles | بنطال ركوب الخيل هذا يعيق جريان دورتي الدموية |
Ve kanın, aort kapağı ile aort arasında rahatça akmasını engelliyor. | Open Subtitles | والذي يعيق عمل القلب، ومنع الدم من التدفق بحرية بين الصمام والشريان الأورطي. |
Jelatin güvenlik lazerlerini engelliyor parfümün içindeki ftalat ise sensörlerin düzenli dağılmasını engelliyor. | Open Subtitles | الجلاتين يعيق الليزر الأمني والثالات في العطر تصنع توزيعاً متوازناً على الحساسات |
Uzun mesafeli algıyı engelleyen bariyeri şimdi kaldıracağım. | Open Subtitles | سألغي الآن الحاجز الذي يعيق الاستشعار الحسي للمدى البعيد |
Burada erişimimizi engelleyen bir şey var, fakat ne olduğunu bilmiyorum. Detayları bulmaya çalışıyorum. | Open Subtitles | هناك شيء يعيق إشارتنا لكني أجل ماهيته أنا أحاول أن أكتشف السبب |
Millet, hepimizin istediği süreci engelleyen bir durumdan bahsetmek istiyorum. | Open Subtitles | أريد تغيير الموضوع لنتحدث عن موقف ما وهو ما يعيق التقدم الذي نريده |
Demek istediğim teknolojinin ilerlemesini engelleyen neyse, ortadan kaldırılmış oldu. | TED | أقصد، أنه -- أنه فقط -- فكك شيءا كان فعلا يعيق تطوير التكنولوجيا. |
Pekala, attan kurtulun. Yolu kapatıyor. | Open Subtitles | حسناً, تخلص من الحصان إنه يعيق الطريق |
- Merhaba. Saçını toplayarak uzamasını engellediğini biliyor musun? | Open Subtitles | هل تعرفين بأن ربط الشعر يعيق النمو ؟ |
Nefes alıp vermeme bile engel oluyor. | Open Subtitles | كان يعيق دائماً كل ما فعلته في حياتي |
Hayır, senin çıkışını engelliyordu. Senin evinin önünde. | Open Subtitles | كلّا، لقد كان يعيق ممرّكِ، هذا منزلكِ. |
Sigara içmenin büyümeni engelleyeceğini bilmiyor musun? | Open Subtitles | ! لا الأتعلم أن التدخين قد يعيق نموك؟ |