Çocukların oynama şekline bakarsanız, bir şeyi açıklamalarını istediğinizde yaptıkları aslında bir takım deney gerçekleştirmek. | TED | لو أنك تأملت طريقة لعب الأطفال، أو حين تطلب منهم تفسير أمر ما، فما يقومون به هو في الحقيقة سلسلة من التجارب. |
Ama aslında yaptıkları şey bugün teknoloji ile nelerin mümkün olduğunu gösteriyorlar. | TED | لكن في الواقع ما يقومون به هو أنهم يظهرون ما هو ممكن من التكنولوجيا اليوم. |
yaptıkları şeyi kesinlikle iğrenç bulmayan kişiler, nasıl olduysa birdenbire "Aaaa" dediler. | TED | و بطريقة ما، الناس الذين إعتقدوا أن ما يقومون به ليس مقرفاً على الإطلاق فجأة غيروا هذا التفكير. |
Evet, çocuklar kendilerini hazır tutmak için bunu sürekli yapıyorlar. | Open Subtitles | أجل، رفقائي يقومون به معظم الوقت. لإبقائهم على إستعداد دائم. |
Bu günlerde, onların yaptığı şey bu küçük balıkçı teknelerini kullanmak ve kir deryasında nispeten temiz bölümleri temizlemek | TED | حاليا، ما كانوا يقومون به هو أنهم كانوا يستخدمون قوارب الصيد الصغيرة هذه، وكانوا ينظفون خطوطا نقية في محيط من القذارة. |
tüm mobilyalarda, tüm iç dolguda, insanların nerede olduklarını ve ne yaptıklarını anlayan sensörler var. | TED | يتمثل بوضع حساسات على جميع قطع الفرش، وجميع المساحات الأخرى والتي تفهم موقع الأشخاص وما يقومون به. |
Bu yüzden öğrencileri akademik olarak başarılı olan ülkelere baktım ve öğretmenlerin gelişimlerine yardım için onların ne yaptıklarına baktım. | TED | لدى بحثت عن البلدان التي لديها طلبة متفوقين أكاديميا، وبحثت عما يقومون به لمساعدة مدرسيهم على التحسن. |
Kur dansları için yaptıkları şuydu, birlikte gidiyorlar, ikisi, iki eş, ve su altında koşmaya başlıyorlar. | TED | وما يقومون به لرقصة المغازلة هو أنهما، يذهبان سوية، هما الاثنان، الرفيقان، ويبدءان بالجري تحت الماء. |
yaptıkları işin değişimde bir değerinin olmadığını düşünmeye başlarlar. | TED | يبدأوا في الاعتقاد أن العمل الذي يقومون به ليس مهمًا في قيادة التغيير. |
Her zaman yaptıkları gibi komşularına yardım etme çağrısına cevap vermişlerdi. | TED | قاموا بما كانوا يقومون به دائما: أجابوا نداء خدمة جيرانهم. |
Temel olarak, yaptıkları şey biyolojiye programlanabilir bir sistem olarak bakmak. | TED | والذي يقومون به أساسا، هو النظر إلى علم الأحياء كنظام قابل للبرمجة. |
Nasıl yaptıkları, ne zaman yaptıkları, nerede yaptıkları onlara kalmış bir şeydir. | TED | كيف ومتى وأين يقومون به أمر راجع إليهم كلياً. |
Tüm yaptıkları bunları birbirine karıştırmak. | TED | وكل ما يقومون به هو تحريك تلك البقع لا اكثر |
yaptıkları her şey normal karşılanacak. | Open Subtitles | أيّ شيء يقومون به يجب أن يُقبل كأمرٍ إعتياديّ. |
Bunu senelerdir yapıyorlar, bu sayede operasyonel verimliliklerinde büyük gelişmeler oldu. | TED | كانوا يقومون به لسنوات. وأدى إلى إدخال تحسينات ضخمة ذات كفاءة عملية. |
Bu çılgınlık gösterisi gibi gelebilir, ama bunları bir sebepten dolayı yapıyorlar. | Open Subtitles | قد يتراءى هذا بأنه رياءٌ مجنون، لكنهم يقومون به لغرضٍ ما. |
Bu keşif merkezinde neler yapıyorlar demiştiniz? | Open Subtitles | أي عمل قلت أنه يقومون به في هذه القاعدة؟ |
Yetişkinlerin yatakta yaptığı şeyi yaptı. | Open Subtitles | أثناء ذلك الشيئ الذي يقومون به البالغون بالسرير |
Sen yaptığı işten gurur duyan ,kendine saygısı olan bir sosyopat olsaydın | Open Subtitles | إذا كنت من منحرفي السلوك الذين يحترمون أنفسهم ويفخرون بما يقومون به من أعمال |
Evrime bakabiliriz, beyinlerine bakabiliriz ve neler yaptıklarını izleyebiliriz. | TED | بإمكاننا النظر في التطور، بإمكاننا النظر لأدمغتهم وبإمكاننا مراقبة ما يقومون به. |
Yani proje hakkında fikirleri değişti ve benim de o semt hakkında fikirlerim değişti ve orada ne yaptıklarına dair. | TED | لذا فتصوره عن المشروع قد تغير، وتصوري عن المجتمع تغير أيضًا، وحيال ما يقومون به. |
Yani benim roketim biraz daha pahalıysa bile ve yakıt da daha pahalı, onların bir gündeki seyahatlerini en az 10'a katlayabilirim, bu da bu sistemden ihtiyacım olan geliri elde etmemi sağlar. | TED | حتى ولو كان صاروخي باهظ الثمن نوعاً ما والوقود غالٍ إلى حد ما، فيمكنني القيام على الأقل بعشر أضعاف ما يقومون به في اليوم، وسيحقق ذلك لي العائدات التي أحتاجها من هذا النظام. |