Yani tekrardan, çatışmaları çözmek için kullanmakta olduğumuz araçlar toplumsal araziyi şekillendirir. | TED | لذا مرة أخرى، الأدوات التي نستخدمها لحل الصراع تشكل صورة مشهد مجتمعنا. |
Biz sadece neyin çalışmadığına baktık ve çözmek için internetin inanılmaz gücünü kullandık. | TED | قمنا فقط بالنظر إلى سبب المشكلة و باستخدام مزايا الانترنت المدهشة لحل المعضلة. |
Eğer Irak savaşında harcadığımız çabanın sadece bir haftasını harcarsak, bu sorunu çözmek için iyi yol kat edebiliriz. | TED | فإذا قضينا أسبوعاً واحداً بقيمة ما ننفقه في حرب العراق فيمكننا أن نحقق إنجازات في طريقنا لحل هذا التحدي |
Soğuk Savaş döneminde "Rus Casus Şifreleri"ni çözmek için kullanılıyordu. | Open Subtitles | أُستعملت في الستينيات لحلّ رمز جاسوس روسي خلال الحرب الباردة. |
Denklemi çözmek için bir yol bulmalıyız bölme işlemi olmadan. | TED | اذاً ،علينا إيجاد طريقة لحل هذه المعادلة بدون عملية قسمة. |
Fakat problemi çözmek için yapay zekâ kullandığınızda işler farklı ilerliyor. | TED | لكن عندما تستخدم الذكاء الاصطناعي لحل المشكلة يحدث ذلك بطريقة مختلفة. |
Kendini hiç, devasa, lüks konaklardan birine bir cinayetin gizemini çözmek için... | Open Subtitles | أتجد نفسك مدفوعاً لحل جرائم غامضة في منازل كبيرة فخمة و التي.. |
Pekâlâ, tahtaya yazdığım denklemi çözmek için 20 dakikanız var. | Open Subtitles | حسنًا، أمامكم 20 دقيقة لحل المعادلة التي كتبتها على اللوحة.. |
Davanızı çözmek için yardım isteyecekseniz korkarım büyük hayal kırıklığına uğrayacaksınız. | Open Subtitles | إذا كنتم تأملون لتساعدكم لحل قضيتكم، أنا خائف بأن أمالكم ستخيب. |
Yarışmacı, bu kefaret oyununu çözmek için doğru diziyi gir. | Open Subtitles | أيها المتنافس، قم بإدخال التسلسل الصحيح لحل لعبة الخلاص هذه |
Yarışmacı, bu kefaret oyununu çözmek için doğru diziyi gir. | Open Subtitles | أيها المتنافس، قم بإدخال التسلسل الصحيح لحل لعبة الخلاص هذه |
Topluluğa bu zorlukları çözmek için kendilerini nasıl organize edebileceklerini sorduk. | TED | سألنا المُجتمع كيف يمكنهم تنظيم أنفسهم لحل تلك التحديات. |
Ancak insanlığın birçok sorununu çözmek için beraber çalışmaya başlayabileceğimiz bir meydan yaratma şansı verecek. | TED | بل هو فرصة، للبدء في العمل سوياً، لحل العديد من مشاكل الإنسانية. |
Bu aşırı yükleme sorununu çözmek için evrim bir çözüm getirmiştir bu da beynin dikkat sistemidir. | TED | لذا لحل تلك المشكلة، قدم لنا التطور حلًا، وهو نظام الانتباه. |
Ve gerçekten umuyorum ki bütün enerjimizi, yeteneğimizi ve bütün etkimizi bu sorunu çözmek için çoğaltırız. | TED | وأتمنى فعلا ، أن نضاعف طاقاتنا جميعها، كل مهاراتنا ، وكل تأثيرنا ونفوذنا ، لحل هذه المشكلة. |
Bir sorunu çözmek için tutulduk ki çözdük, tıpkı profesyoneller gibi ki öyleyiz. | Open Subtitles | لقد تمّ التعاقد معنا لحلّ مُشكلة، وهو ما فعلناه، كالمُحترفين، ونحن كذلك بالفعل. |
Sonra madenciler, bazı zor sorunları çözmek için işe koyuluyorlar. | TED | يشرع بعدها المنقبون في العمل، محاولين حل بعض المشاكل الصعبة. |
O limitteki bir bilgisayarı neden... problem bulmuşsan çözmek için çok az zaman kalmışken neden test edersin? | Open Subtitles | لماذا قمتِ بالإختبار بهذه المعدلات و لم يتبقى سوى أيام قليلة لإصلاح المشكلة ، إذا وجدتي مشكلة ؟ كنت أعيد التدقيق فحسب. |
Ayrıca öteki ben bu durumu çözmek için buraya geliyor. | Open Subtitles | و نظيرتي في طريقها إلى هنا الآن لتسوية هذا الأمر. |
Bu sorunu çözmek için... ...onların doğal piramidini çıkarıyoruz. | TED | لكننا أخذناهم خارج هرمهم الطبيعي لنحل هذه المشكلة. |
Algoritmaları çözmek için gerçek zamanlı askeri seviyede şifreleme sistemi kullanıyoruz. | Open Subtitles | نستخدم الرتب العسكرية لبرامج التشفير لفك الحلول الحسابية في الوقت الفعلي. |
Şirketler sorunu çözmek için bizi işe alır, onları kötü yapan her neyse halletmemiz için. | Open Subtitles | الشركات تستأجرنا لتحل مشكلة نصلح ما يجعلهم فاسدين |
Nato'nun bu problemi çözmek için ortak sorumluluğu var . | Open Subtitles | منظمة حلف شمال الأطلسي لَها مسؤولية مشتركة لحَلّ هذه المشكلةِ. |
gerisi din, yüksek öğretim ve hastanelere. ve 60 milyar ABD Doları sözünü ettiğimiz dev sorunları çözmek için yeterli değil. | TED | الباقي يذهب الى الدين و التعليم العالي و المستشفيات تلك ال 60 مليون دولار لا تقترب ان تكفي لمعالجة تلك المشاكل |
Ve şüphesiz, bu sorunları çözmek için uluslar olarak iş birliği ve dayanışma içinde olmalıyız. | TED | ومن الواضح جداً أنه علينا أن نتعاون وأن نتحد كأمم إذا كنا سنقوم بحل تلك المشكلات. |
Merak etmeyin efendim. Bunu çözmek için tüm gece mesai yapacağım. | Open Subtitles | لا تقلق سيدي , سأسهر هنا طوال الليل , لأحل هذا |
"Nerede çözecek bir suç varsa, çözmek için orada... olacağım." | Open Subtitles | أينما كانت هناك جريمة غير محلولة فسأكون أنا موجود لحلها |
İşler daha da kötüleşmeden bu sorunu çözmek için elinizden gelen her şeyi yapar mıydınız? | TED | هل كنت ستقوم بكل ما بوسعك فعله لتصلح هذه المشكلة قبل أن تتفاقم؟ |
Özür diliyorum ve sizi temin ederim ki, bu sorunu çözmek için uygun gördüğünüz her kararda sizinle işbirliği yapmak istiyorum. | Open Subtitles | أعتذر وأؤكد لك أنني مستعد للتعاون مع أي دورة تظنها مناسبة لكي نحل هذه المشكلة |