Kanaatimce cinayete saplantısı öylesine güçlü ki, söz verdiği şekilde davranmak zorunda. | Open Subtitles | برأيي أن هوس القاتل قوي جداً لدرجة أنه سيحقق ما وعد به |
Bu önemli. Bu öylesine önemli ki değerli TEDTalk zamanımızın 30 saniyesini buna harcayacağız hiçbir şey yapmayıp, sadece bunun hakkında düşüneceğiz. | TED | هذا مهمٌ جداً. مهمٌ للغاية لدرجة أننا سنقضي 30 ثانية من وقت محادثة تيد القيم صامتين لنفكر في ذلك الموقف. |
Barda bulduğun öylesine bir adam da olabilirim. | Open Subtitles | قد أكون مجرد رَجٌل إلتقطتهِ بشكل عشوائي من حانة |
Arkandan öylesine biriyle iş mi pişireceğimi sanıyorsun? | Open Subtitles | أتعتقدين أنّي سأقيم علاقة مع فتاة عشوائية من وراء ظهرك؟ |
öylesine "Tamam, yaparım" demiyorum. | Open Subtitles | أنا لا أقول بأنني سوف أفعل ذلك فحسب |
Bazen bunu öylesine kumanda merkezine gönderdiğimiz oluyor. | Open Subtitles | أجل، أحياناً نُرسلها لمركز التحكم بلا سبب |
öylesine soruyorum ama Barney'in dublörünü görmesek de hâlâ bunu yapıyor olurduk, değil mi? | Open Subtitles | ليس لسبب ما ، لكن سنفعل هذا حتى لو ما شاهدنا المشابه لـ(بارني) ، صح؟ |
öylesine mükemmel düzenli bir yapı ki, bu işte tanrının parmağının olmadığını söylemek zorlaşıyor. | TED | وكان يتموضع بصورة متناهية الترتيب والدقة وكان من الصعب جداً ان لا ننسب له الخلود |
öylesine dirençli bir sistem inşa ettiler ki bu sistem bugün hâlâ bizimle durmaksızın, artık var olmayan bir makine için birbirinin eşi insanlar üretiyor. | TED | لقد هندسوا نظام متين جداً يعمل حتى يومنا هذا، مواصلاً عملية انتاج بشر متطابقون من أجل آلة لم تعد موجودة. |
öylesine fark yaratıyor ki... Yalnızca köprünün yakınında olanlara değil, bu köprülerin etkisi gerçekten çok büyük ve tüm topluluk üzerinde etki yapıyor, çok geniş bir kitle üzerinde. | TED | إنها تحدث فارقًا، ليس فقط لأولئك القريبين من الجسور، ولكن تأثير هذه الجسور ضخم، ويصل لكل المجتمع بعيداً جداً. |
Sence biz sadece herkesin söyleyebileceği öylesine replikler mi yazıyoruz? | Open Subtitles | تعتقد أننا نكتب جمل فقط بامكان أي شخص قولها ؟ تحسبة عشوائي ؟ |
öylesine verilemez ya da kaybedilemez, değerlidir ve biz, bunu sunmanın büyük ayrıcalığını kaybediyoruz. | Open Subtitles | لا يجب أن يعطى بشكل عشوائي أو سيفقد قيمته و نفقد ميزة إعطائه |
Bak, bu tacirler öylesine bir anda posta kutusu anahtarı kullanmaya başlamadılar. | Open Subtitles | أسمع, هولاء التجار لم يبدأوا بشكل عشوائي في استعمال مفاتيح البريد |
Tek kelime Japonca bilmem ve korkarım sanat benim için öylesine şekil ve renklerden ibaret. | Open Subtitles | ولا أتكلم اليابانية وأيضاً بشان ما يتعلق بالفن فهو لي مجرد ألوان عشوائية |
Hayatımda ilk kez üç sene sonra, öylesine bir kızla beraber olmak istemiyorum. | Open Subtitles | لأول مرة في حياتي ، لا أريد لنفسي أن أكون مع فتاة عشوائية خلال ثلاث سنوات |
20 milyon ürün. öylesine söylüyorum. | Open Subtitles | عشرون مليون وحدة، أذكر ذلك فحسب. |
Eğer arabaları araştırsaydım her şey daha kolay olurdu. Ben öylesine bakınmışım. | Open Subtitles | كان سيكون الامر ابسط بكثير لو اننى بحثت عن صاحب السياره لقد كنت اتجول بلا سبب |
Bunlar öylesine sıradan 200, 400 farklı genler de değil, bunlar birbirine uyan genler. | TED | ليس الأمر عشوائياً بهذه السهولة 200، 400 جين مختلف، و لكنها في الحقيقة تتوافق معاً. |
Umarım öylesine sormuşsundur Ben nereden bileyim? Müzeyi aramalı. | Open Subtitles | آمل أنّ هذا سؤالاً بلاغي ، لأنّه كيف لي أن أعلم ؟ |
Forman bizi öylesine ekmez. | Open Subtitles | فورمان لن يتجاهلنا ويتركنا هكذا فقط |
Hiç, hiç öylesine. | Open Subtitles | ما من سبب , ما من سبب على الإطلاق |
Numaraları öylesine çeviriyorlarmış, ben de açmış bulundum. | Open Subtitles | قالوا أنهم كانوا يتصلون بأي رقم وأنني قمت بالرد عليهم |
- Bakın, böyle şeyler havadan öylesine düşüvermezler. | Open Subtitles | أنصتوا، الحظ لايأتي فجأةً من السماء. |
Gözlem yeteneğim öylesine gelişti ki başkalarının asla fark edemeyeceği şeyleri fark edebiliyorum. | TED | فقد شحذت مهاراتي على الملاحظة لدرجة أنني ألتقط أشياء قد يغفل عنها الأشخاص الآخرون. |
Sorun şu ki Yemen, Avrupa ile kıyaslandığında öylesine yan rol konumunda ki neredeyse el değmemiş bir bölge sayılabilir. | TED | ولكن، اليَمَن، بالمقارنة مع أوروبا، على سبيل الافتراض، كانت تحت الاستكشاف لدرجة أنها كانت تعتبر أرضاً بِكْراً. |