Yaptığınız tek şey iki kayıp ruhu bir araya getirmek oldu. | Open Subtitles | ما فعلتم إلّا لم شمل روحين تائهتين فرّق الزمن بينهما طويلًا. |
Çocuk babasını tanımak ve ailesini bir araya getirmek istiyor. | Open Subtitles | انها تقول ان الصبي يريد رؤية والده قد تعيد هذه الرساله شمل العائله مجدداً |
Foster ve Dawn'ı bir araya getirmek harika bir.. | Open Subtitles | كانت فكره رائعه الجمع بين داون وفوستر كين |
Aileleri tekrar bir araya getirmek onun açısından çok iyi olur. | Open Subtitles | الجمع بين العائلتين مرة أخرى سيكون الامر كما يشتهيه تمام. |
bu aslında, şimdiye dek biriktirdiğin tüm bilgini ve deneyimini bir araya getirmek ve bilmediğin şeylerin arasına dalmakla ilgili. | TED | انه عن تجميع وتحصيل كل المعرفة والتجارب التي جمعتها حتى الآن لمساعدتك على الغوص في الأشياء التي لا تعرفها . |
Senin doğum günün için aileyi bir araya getirmek konusunda ısrar ediyorlar. | Open Subtitles | لقد أصرا على تجميع العائلة معاً من أجل عيد ميلادكِ |
bir araya getirmek ve birlikte sunmaktır. Çünkü hala bilim ve sanatı birbirinden bağımsız düşünenler çoğunluktalar. | TED | التوفيق، لإعادة توحيد العلم والفنون، لأن هناك إنقسام موجود في الوقت الراهن في الثقافة السائدة. |
Sonunda bu çok ilginç harita ortaya çıktı, referans noktası bilgisine sahip olmayan bu kümeler her şeyi bir araya getirmek için görselleri kullandı. | TED | وخلُصنا إلى هذه الخريطة المثيرة للاهتمام، هذه المجموعات التي ليس لديها أيّ معلومات مرجعية، ولكن بمجرد استخدام الوسائل البصرية أدّى إلى تجمع الأشياء معًا. |
Bana sizi ve takımınızı derhal bir araya getirmek için emir verildi. | Open Subtitles | أوامري ... أن أجمعك انت وبقية فريقك فورا |
Demek istediğim, grubu tekrar bir araya getirmek istiyorum. | Open Subtitles | أعتقد أنّ ما أقوله هو أن أُعيد لمّ شمل الفرقة |
Geçimsiz ve kavgacı bir meclisi bir araya getirmek için, birçok güçlükle uğraştı. | Open Subtitles | لقد تحدى الاحتمالات الصعبة من أجل لم شمل برلمان معقد وعنيد |
Ailemi tekrar bir araya getirmek zorunda olduğumu sanıyordum ama değilim. | Open Subtitles | لقد اعتقدت انه على جمع شمل عائلتي ولكن لا استطيع |
Bu aileyi bir araya getirmek için elimden geleni yapacağım. | Open Subtitles | سأفعل كل ما هو مُستطاع لألُم شمل هذه العائلة. |
Dolayısıyla, oyunla ilişkilendirilen nörobilim konusunda çalışma yapmak ve kendi disiplinlerinde konuyu bu şekilde ele almamış olan kişileri bir araya getirmek benim için oldukça verimli bir akademik macera oldu. | TED | إذن فبالنسبة لي, لقد كانت هذه مغامرة علمية مفيدة للغاية النظر في علم الأعصاب المتعلق باللعب, و الجمع بين الأشخاص الذي لم يروا الأمر بهذا الشكل في تخصصاتهم الفردية. |
Bu ikisini bir araya getirmek çok ürkütücü görünebilir... ...fakat demek istediğim şu ki... ...bu karmaşıklığa rağmen... ...bazı basit konuların var olduğunu düşünüyorum... ...bunu anlarsak, ileriye doğru gerçekten yol alabiliriz. | TED | و لذلك قد يبدو آن الجمع بين هذين الأمرين سويا مهمة شاقة لكن ما أحاول قوله هو أن حتى في هذا العلاقة الشائكة أظن أن هنالك بعض الأفكار الرئيسة المبسطة إذا فهمناها، نستطيع فعلا المضي قدما |
Otonom fonksiyonları yeniden bir araya getirmek için algısal kodlamaları kullanabilirsin sanırım. | Open Subtitles | أفترض أنه يمكنك إستخدام تشفير الإدراك الحسي لإعادة تجميع الوظائف اللإرادية |
Kaynaklarımızı bir araya getirmek herkesin beslenmesini sağlamanın en iyi yolu. | Open Subtitles | لكن تجميع مواردنا هي أفضل طريقة لضمان إطعام الجميع |
Belki de lider olmak böyle bir şeydir; herkesi bir araya getirmek, onlara ortak bir düşman vermek. | Open Subtitles | لكن أحياناً تكون هذه سمات القائد الجيد توحيد الجميع على كره شخص واحد |
Birbirinden uzun zamandır nefret eden toplulukları bir araya getirmek zor bir iş. | Open Subtitles | يصعب توحيد مجتمع لديه تاريخ من الاشمئزاز المتبادل |
Tahmin edebileceğiniz gibi, bu toplulukları bir araya getirmek, önyargıların, evrensel bir korku "salgını" ile dayatıldığı bu dönemde pek de kolay değil. | TED | ولكم أن تتخيلوا، جمع هذه المجتمعات معًا مع وجود أحكام مسبقة معززة بوباء عالمي اسمه الخوف ليس بالأمر السهل. |