Belki de gerçeği söylüyordur. Belki de bunun bir parçası değildir. | Open Subtitles | علّها تقول الحقيقة، علّها ليست جزءاً من الامر |
Aslında kümes hayvanları, geleneksel kahvaltıların bir parçası değildir ama yağsız etin önden aperatif olarak iyi gideceğini düşündüm özellikle de sıradaki şeylerin yumuşaklığını ve aromasını ortaya çıkaracağı için. | Open Subtitles | أعلم... أن الطيور ليست جزءاً من الفطور التقليدي لكنني رأيت ان اللحم الطري يمكن أن يحل محل المقبلات |
O, bunun bir parçası değildir. | Open Subtitles | إنها ليست جزءاً من هذا |
Bir özellik, dini ikiliğin geleneği: Bilinç, fiziksel dünyanın bir parçası değildir. | TED | الخاصية الأولى هي الثنائية الدينية، يعني: الوعي ليس جزءاً من العالم المحسوس |
Ruha aittir, ve ruh fiziksel dünyanın bir parçası değildir. | TED | الوعي ينتمي للروح و الروح ليس جزءاً من العالم الحسّي |
Bu Maria için önemsiz. Sadık olmak anlaşmanın bir parçası değildir. | Open Subtitles | ذلك ليس مهماً لـ(ماريا)، الإخلاص ليس جزءاً من الصفقة. |
Henüz onu doğrudan göremedik ve o Standart Model'in bir parçası değildir. | Open Subtitles | وحتى الآن لم نراها بشكل مباشر وأنها ليست جزءا من النموذج القياسي |
Şimdi sıra üçüncü grupta. Bunlar ise klasik müziği hiçbir zaman dinlemeyen insanlardır. Basitçe hayatınızın bir parçası değildir. | TED | الآن لنأتي إلى المجموعة الثالثة .. وهي مجموعة الأشخاص اللذي لايستمعون إلى الموسيقى الكلاسيكية على الإطلاق فهي ببساطة ليست جزءا من حياتهم |
"Kemer sıkma politikası Avrupa anlaşmasının bir parçası değildir. | Open Subtitles | "التقشف ليست جزءا المعاهدات الأوروبية." |