Temizlik yapıyorum. Bu oğlumun odasının bir fotoğrafı değil, onunki daha dağınık. | TED | أُنظّف ، هذه ليست صورةً فعلية لغرفة ابني ؛ غرفته أكثر فوضى. |
Burada Mesih filan yok. Ev dağınık ama Mesih yok. | Open Subtitles | لا وجود للمسيح هنا هناك فوضى, لكن لا وجود للمسيح |
Akşam yemeğe geç kaldığım için ya da yatağı dağınık bıraktığım için tepesi atardı. | Open Subtitles | كانت تتشاجر معى عندما اُفوّت عشاءا او عندما اترك الحمام فى فوضى |
Eğer şefinin buraya sabahtan gelmesini istiyorsan ve ofisini bıraktığı gibi dağınık bulursun, | Open Subtitles | لذا إن أردت أن يأتي قائدك صباحاً ويرى مكتبه غير مرتب كما تركه |
Bu masrafları ve bu iblisler saldıran, ben biraz dağınık duyuyorum. | Open Subtitles | . مع كل هذه المهمات و هجمات المشعوذون ، أنا مشتتة |
Çok dağınık durumda ama umarım bir ara uğrarsınız. | Open Subtitles | المكان حقاً فوضى ولكن أتمنى أن تزوروني لاحقاً |
Hep dağınık, ayakkabıları hep kirli ve saçı da darmadağınık. | Open Subtitles | إنه ليس مهندماً أبداً ، حذاؤه ليس نظيفاً و شعره فى فوضى |
Seni benim odama davet ederdim ama çok dağınık. | Open Subtitles | كنت أريد دعوتك لشقتي، ولكن المكان في حالة فوضى. |
Etraf çok fazla dağınık! | Open Subtitles | معذرة المكان يبدو فوضى بالطبع بدأت في ربط الاشياء |
Hâlâ oldukça güçsüz, hafızası dağınık ama en azından lanet olası hastaneden çıktı. | Open Subtitles | ما زالَ ضعيفاً جداً ، ذاكرته فى فوضى لكنّه خرج من تلك المستشفى اللعينة |
Ben de işten döndüğümde pek çok kez evi dağınık buluyordum ama tek kelime etmedim. | Open Subtitles | كم مره رجعت الى البيت وكان في فوضى ، ولم أقل كلمه |
Gömleğin buruşmuş, saçın dağınık, şeytantırnağın var. | Open Subtitles | أعني، هذا القميص مجعّد، شعرك فوضى ولديك أظفر طويل |
Gördüğünüz gibi aynı derecede dağınık ofisin içinde. | TED | مكتب غير مرتب مثل مكتب أينشتاين، كما ترون هنا |
Kusura bakmayın, burası çok dağınık. Mutfağa geçelim. | Open Subtitles | آسفة، المكان هنا غير مرتب دعينا نذهب للمطبخ |
Yani millet hedefleri çok dağınık biçimde her gece vuruyordu yalnızca dan-dan-dan. | Open Subtitles | أعني، كان الجنود يهاجمون أهداف كل ليلة بطريقة مشتتة للغاية، يهاجمون فقط. |
Parçalı, geçici görüntüleri bir araya getiriyordum, bilinçli olarak ipuçlarını inceliyor, hiçbir şey görmeyene dek, dağınık dürbünün içerisinde bir mantık arıyordum. | TED | جمعت صورا مبعثرة ، صورا عابرة، حللت الدلائل بوعي بحثت عن بعض المنطق في مشهدي المتداعي حتى لم أعد أرى شيئا أبداً. |
- Derslerini kaçırmaya başladı. Geldiğinde ise dikkati dağınık oluyordu. | Open Subtitles | بدأ لا يدخل للمحاضرات و عندما يدخل يبدوا مشتت الذهن |
Çok dağınık, kusura bakmayın. Eşyalarını topluyordum. | Open Subtitles | اسفة انها ليست مرتبة, لقد كنت اُعبئ حاجاتها |
Burası çok dağınık. Davetsiz misafir ne aramış olabilir? | Open Subtitles | هذا المكان تعمه الفوضى |
O küçük, deli, dağınık, | Open Subtitles | فهو الجنون الفوضوي العاهر والمثير للشفقة الذي يسيطر على ميلي |
Tarih öncesi mağaralarda bir anne saçı başı dağınık bir çocuğa ateş başında fasulye veriyor. | Open Subtitles | أمٌ تشرع بكهوف قبل التاريخ تقدّم الفاصولياء لفتىً أشعث صغير بجانب النار. |
Bir çocuk doğduğunda olduğu gibi bir nebze ortaya çıkar, biraz dağınık ve karışıktır, ama birçok olasılıkla doludur. | TED | إنها تنبثق قليلاً مثل طفل مولود، نوعا ما فوضوي و مضطرب لكن مليء بالإحتمالات. |
Kusura bakmayın, üstüm başım pek dağınık. | Open Subtitles | سامحني، مازالت شعثاء. |
Sen şu dağınık evlere baktığında, güzelliklerinden etkileniyorsun. | Open Subtitles | انت تنظر الى هذه المنازل المتفرقة, وانت منبهر بجمالها. |
Evet, birazcık dağınık. Bu sabah yatağımı yapmadım, bu yüzden... | Open Subtitles | نوعاً ما فوضوى لم أرتب السرير هذا الصباح , لذا |
Komşular yeterince yakın ama akrabalarım çok dağınık, yani gerçek bir angarya. | Open Subtitles | الجيرانقريبونمنّاشخصيا. لكن علاقاتي بهم متناثرة ، لذلك فهو مجرد روتين. |
Bak, ilk seferin dağınık, sakar ve garip olacak. | Open Subtitles | انصتي, مرتك الأولى ستكون فوضويه ومتلعثمه وغريبه |