Sınıfta sandalye fırlatmış ve Bayan Mukherjee'ye "Siktir git" demiş. | Open Subtitles | لقد رمى كرسي على الفصل وقال للسيده ماكجي كلام مهين |
Sizce de burada aynaya bir şey fırlatmış olamaz mı? | Open Subtitles | أتعتقد أنه رمى أشياء صغيرة على المرآة بطريقة ما؟ |
Biri dükkanın camına tuğla fırlatmış o da yeni cam taktırmaya gitti. | Open Subtitles | أحدهم رمى طابوقة على نافذة المتجر وقد ذهب لإستبدال الزجاج |
Ve en çılgın tarafı, bir adamı sokağın karşısına fırlatmış, değil mi? | Open Subtitles | والجزء الجنوني هو أنه رمى برجل عبر الزقاق، صحيح ؟ |
Kahretsin şuradaki parmaklıklara fırlatmış. Piç kurusu! | Open Subtitles | لقد رماها بعد السياج أيها اللعين |
- Uh, dünkü kovalamacada... şüpheli hapisten kurtulmak için bıçağı, bu pisliğin içine fırlatmış. | Open Subtitles | رمى المشتبه به سكاكين في هذا الطين في محاولة منه لتجنب الحبس |
Ve onu kuşa fırlatmış, ama çok şiddetli fırlatmış, | Open Subtitles | و رمى الطائر بها رغم أن الطائر كان بعيداً عنه |
Onu tutuklayan memurlara inşaat aletleri fırlatmış. | Open Subtitles | لقد رمى معدات إنشاء على الضابط الذي اعتقله |
O da sanırım ona bıçak fırlatmış. | Open Subtitles | على ما أعتقِد أن الرجُل رمى سكينًا عليَه. |
Sanki birisi uzay geminizi yere fırlatmış ve o da yanlamasına taklalar atıyor fakat bunun için hazırsınız özel yapım bir koltuktasınız, | TED | كريس: وتتدحرج إلى نقطة توقف وكأن شخصا ما قد رمى السفينة على الأرض وهي تسقط من نهاية إلى نهاية، لكنك جاهز لذلك أنت في مقعد كان قد صمم خصيصا لذلك، وتعرف كيف يعمل ممتص الصدمات. |
- Uh-huh. Onun bedenini gökyüzüne fırlatmış. | Open Subtitles | لقد رمى جسمها للسماوات أرأيت ؟ |
Lord Dargis, Prens'i nehre fırlatmış. | Open Subtitles | اللورد درجيس رمى الأمير في النهر |
Birisi pencerene kaya fırlatmış. Evet, biliyorum. Cinayetin yaşandığı gece oldu bu zaten, Chin. | Open Subtitles | داني" احدهم رمى صخرة عبرَ نافذتكَ" "اجل ، اعلم انهُ حدثَ ليلة الجريمة "شين |
Biri boynuna bir iğne saplamış, onu zehirleyip, binamdan aşağı fırlatmış. | Open Subtitles | ... شخصٌ ما غرز حُقنةً بِعُنُقِه وملأهُ بالسّمّ ومِن ثمّ رمى بِه خارِج المبنى الذي أقطُنه |
Boudreaux bunu öğrendiğinde, adamı güverteden fırlatmış. | Open Subtitles | عندما إكتشف (بودرو) ذلك رمى الرجل خارج السفينه |
Sonra Mike, arabasının yolcu camından içeri, bir taş fırlatmış. | Open Subtitles | ومن ثم رمى (مايك) بحجر نحو النافذة الخلفية لسيارته |
Birisi vazoyu fırlatmış gibi görünüyor. | Open Subtitles | تبدو كمن رمى إناء. |
Sanki birisi su birikintisine kaya fırlatmış gibi. | Open Subtitles | تبدو وكأنّها شخصٌ ما رمى صخرة في بركة! |
Dünya ne zaman durulsa Tanrı ona bir taş fırlatmış. | Open Subtitles | رمى الرّب حجرًا بها .. |
Eski şerif yardımcısı Roscoe'ya fırlatmış, o da yere düşürmüş. | Open Subtitles | لقد رماها لنائبه السابق (روسكو)، و الذي أسقطها |