Oraya vardık ve fark ettiğim ilk şeylerden biri, diğer çocukların saçlarının sarı rengin tonları olmasıydı ve çoğu mavi gözlüydü. | TED | وصلنا هناك وكان أول شيء لاحظته أن شعر الأطفال الآخرين كان له عدة درجات من اللون الأشقر ومعظمهم كانوا بعيون زرقاء |
Kendimde fark ettiğim her şeyi gösteren heyecan verici ve büyüyen bir literatür olduğunu gördüm. | TED | وما وجدته كان مشوّقاً كما تزايدت الأبحاث في ذلك حتى أنّها أظهرت بشكل أساسي ما قد لاحظته في نفسي. |
Tanıştığımızda ilk fark ettiğim şey olmuştu. | Open Subtitles | أعني , إنه أول شيء لاحظته فيها منذ أن قابلتها |
Büyük kardeşimden daha sıkı olduğumu ilk fark ettiğim zamandı. | Open Subtitles | كانت المرّة الأولى أدركت أني كنت أفضل من أخّي الكبير. |
Başarılı olduğunu fark ettiğim ve şu anda sana yardım edebilecek olan şey nedir, biliyor musun? | Open Subtitles | لكن أتعرف ما لاحظتُ بأنكَ بارع به فعلاً و الذي قد يساعدكَ الآن ؟ |
Rehabilitasyonda fark ettiğim tek şey... benim için sizlerle ilgilenmekten başka hiçbirşeyin daha önemli olmaması. | Open Subtitles | هناك شيء واحد أدركته في المصح لا يوجد شيء أكثر اهمية لي |
Son yarım saattir seni izliyorum ve fark ettiğim şu... | Open Subtitles | لقد كنت أراقبكم منذ نصف ساعة وهذا ما لاحظته |
Uçakta ilf fark ettiğim şey, uçakta bölgelere ayrılmış koltukların olmaması ve ben en pahalı koltuktaydım. | Open Subtitles | أول شيئ لاحظته في الطائرة أنهم لم يستخدموا نظام تحديد الجلوس و أنا من الدرجة الأولى |
Onun hakkında fark ettiğim karanlık taraf, periorbital halkalar. | Open Subtitles | الشيء الوحيد المظلم الذي لاحظته بشأنه كانت دوائر الحجاج |
Bir siyahi gördüğümde ilk fark ettiğim bu mu? Derisinin rengi mi? | Open Subtitles | أهذا أول أمر لاحظته عندما رأيت رجلاً أسود، لون بشرته؟ |
Lizard'ın çalışmasından sonra fark ettiğim ilk şey yolculuğun ne kadar iyi olduğu. | Open Subtitles | أول شيئ لاحظته أن قيادتها تحسنت بعد عمل ليزارد |
Onu ilk fark ettiğim an eski karıma evlenme teklif etmek için izin almaya, itfaiyeye geldiği andı. | Open Subtitles | المرة الأولى التي لاحظته فيها فعلاً، كانت عندما ظهر عند محطّة الإطفاء يطلب يد زوجتي السابقة للزواج. |
fark ettiğim tak gariplik, uçları. | Open Subtitles | الشيء الغريب الذي لاحظته هنا إضافة إلى ما سبق |
O da benim fark ettiğim çelişkiyi fark etmiş olabilir. | Open Subtitles | والآن,ربما لاحظ نفس الاختلاف الذي لاحظته |
ABD'de ilk işime girdim. fark ettiğim ilk şey Amerika'daki iş arkadaşlarımın o zamanki başkan Donald Reagan'ı çok sert bir dille eleştirmeleriydi ve hiçbir şey olmuyordu; kimse sansür koymuyordu | TED | أول شيء لاحظته في أمريكا، أن زملائي ينتقدون الرئيس -بلا رحمة- الرئيس رونالد ريغان ولم يحدث شيء مطلقاً؛ لا أحد يراقبهم. |
fark ettiğim ilk şey; nerdeyse hiç mikrop yok. | Open Subtitles | أول شيء لاحظته بأنها معقمة تماما |
Büyük kardeşimden daha sıkı olduğumu ilk fark ettiğim zamandı. | Open Subtitles | كانت المرة الأولى أدركت أني كنت أفضل من أخي الكبير |
Bu sohbetin ne kadar şapşalca olduğunu fark ettiğim için başkalarının duymasını istemiyorum. | Open Subtitles | أظن أنني أدركت كم أصبحت هذه المحادثة سخيفة، ولا أود أن يسمعنا أحد. |
Ve projenin daha başlarındayken fark ettiğim şey eğer ilginç birşey yapmıyorsam büyük olasılıkla çekim yapmaya unutacağım olasalığıydı, | TED | وما أدركت في وقت مبكر في المشروع أنني لم أكن أقوم بأي شيء مثير للاهتمام، ربما سأنسى أن أسجل الفيديو. |
O zamanlar fark ettiğim bir şey vardı. Herkes tekrar güneye gidiyor gibiydi. Ama bu sefer tersine doğruydu. | Open Subtitles | في ذلك الوقت، لاحظتُ الجميع يتوجه إلى الجنوب مُجدداً، لكن هذه المرة بالعكس. |
fark ettiğim kadarıyla çok iyi ıslık çalıyor. | Open Subtitles | "على الرغم أنّي لاحظتُ أنّه مُصفّر بارع." |
Bu, dün bir donut yüzünden neredeyse ölecek oluşumdan dolayı fark ettiğim bir şey. | Open Subtitles | أتعلم ,هذا فقط , هذا شىء أدركته أمس حين كدٌت أموت مختنقة بالحلوي |