Burada bulunan sizin mezunlarınızdan birinin bu işe karışmış olabileceğine inanmak için nedenlerimiz var | Open Subtitles | ما الذي يجري؟ الان لدينا سبب للاعتقاد بان شخصا في هذا الفصل من المحتمل شخص في هذه الغرفة |
Korkunç şeyler yapabileceğine ve içinde kötülük olduğuna, inanmak için nedenlerim var. | Open Subtitles | انا عندى اسابى للاعتقاد بانك قادر على فعل اشياء فظيعه وان عندك الشر مقيم بداخلك |
Son anlaşma teklifinizi görüşme amacıyla buluştuklarına inanmak için gerekçelerimiz var. | Open Subtitles | لدينا سبب يدعونا للإعتقاد أنهم كانو يجتمعون ليناقشوا عرضك الأخير للتسوية |
Önce bir şüpheliydi. Şimdiyse onun kurban olduğuna inanmak için bir sebebimiz var. | Open Subtitles | ظهرت بالتحقيقات أولاً على أنها مشتبه به والأن لدينا أسباب لنعتقد أنها ضحية |
O kadının söylediği bir şeye inanmak için bir nedenim yok. | Open Subtitles | أنا ما كان عندي سبب لإعتقاد أيّ شئ تلك الإمرأة قالت. |
Yani Afrikalı kadınların özünde farklı istekleri olduğuna inanmak için hiçbir sebep yok. | TED | لا يجود سبب لتصديق ان النساء الافريقيات لدياها شهوة عاليه بالفطرة |
Örneğin; esas itibariyle tüm insanların bir ahlak duygusuyla dünyaya geldiklerine ve tarihten ders almamıza izin veren bilişsel yeteneklerimiz olduğuna inanmak için mükemmel nedenler var. | TED | مثال لذلك , هناك سبب ممتاز للإيمان بأن كل البشر نظريًأ مولودين بحس أخلاقى، وأننا نتمتع بقدرات إدراكية تسمح لنا أن نستفيد جيداً من دروس الماضي. |
Belki buna inanmak için sağlam sebeplerin de vardır ama şöyle bir şey var. | Open Subtitles | وربما لديك سبب وجيه لتعتقد ذلك ولكن إليك الأمر |
Ama dinle, şu anda, yüksek seviyede bir kanuni takipteyim ve şu an söz konusu olan kişinin senin bölgende... tehlike yaratabileceğine inanmak için nedenlerim var adamım. | Open Subtitles | ولكن الاستماع ، في الوقت الحاضر ، أنا رفيع المستوى أسعى الى انقاذ القانون انه يدعوا للاعتقاد والموضوع قيد البحث |
Son 72 saat içinde iki federal ajan vuruldu ve bundan kimin sorumlu olduğunu Bay McDeere'ın söyleyebileceğine inanmak için birçok sebebimiz var. | Open Subtitles | خلال 72 ساعة الأخيرة، عميلان فيدراليان تعرضا لإطلاق نار، و لدينا سبب وجيه للاعتقاد |
Kalkıştan kısa süre sonra bir olay olduğuna inanmak için nedenlerimiz var. | Open Subtitles | لدينا سبب للاعتقاد بأنه خلف حادثة حصلت بعد الاقلاع بفترة قصيرة |
Manny'nin uyuşturucuya olan erişimine inanmak için nedenimiz var. | Open Subtitles | لدينا سبب للاعتقاد بان ماني كان يتعامل مع المخدرات |
- Birden fazla yanlış yaptığına inanmak için sebeplerimiz var. | Open Subtitles | فعلت شيئا خاطئا؟ أوه، لدينا سبب للاعتقاد فعلت العديد من الأشياء خطأ. |
Uçağın bir takım kötü amaçlar için orada bulunduğuna inanmak için sebep yok, ama gökteki jet üzerindeki etkinin artması, Gizli Servisi çok endişelendirdi. | Open Subtitles | لا سبب للإعتقاد بأَن هذه الطائرة كانت هناك لأى أغراض غامضة لكن جهاز الأمن كان مهتم جدا ويشير إلى الطائرة فى السماء |
Hükümet, 11 Eylül'ün arkasında El Kaide olduğunu, en ufak bir şüpheye yer bırakmaksızın, kanıtlayıncaya kadar, Amerikan halkının aksine inanmak için her türlü gerekçesi vardır. | Open Subtitles | حتى تستطيع الحكومة أثبات بدون أى شك بأن القاعدة كانت وراء 11 سبتمبر الشعب الأمريكي لديه كل الحق للإعتقاد بغير ذلك |
Şu anki istihbaratımıza göre, Kahin Beş'in çeşitli yabancı hükümetlerin istihbarat kaynaklarına sızdığına inanmak için yeterli sebep var. | Open Subtitles | مستندة على الإستخبارات الحالية، عندنا سبب للإعتقاد ذلك شبكة النبي فيف إخترقت وكالات عدّة حكومة أجنبية. |
Sepetin içinde kurabiyeler vardı ve bunların yasadışı bir uyuşturucuya bulaşmış olabileceğine inanmak için sebeplerimiz var. | Open Subtitles | نعم حسناً , كان هناك كعك في داخلها ولدينا أسبابنا لنعتقد , أن بها مخدر غير شرعي |
Hayatta olabileceğine inanmak için sebeplerimiz var. | Open Subtitles | لدينا سبب لنعتقد أنها قد تكون على قيد الحياة |
Her ikisine de çok yaklaştığımıza inanmak için her türlü nedene sahibiz. | Open Subtitles | لدينا أسباب وجيهة لنعتقد أن كلاهما قريب |
Hayır, ama kaçırıldıklarına inanmak için güçlü sebeplerimiz var. | Open Subtitles | لا، لكنّ لدينا سبب قوي لإعتقاد بأنّهم أخذوا |
Durumu yüzünden onu hatırladığına inanmak için sebebimiz var. | Open Subtitles | في الواقع، لدينا كل سبب لتصديق ذلك من جراء حالتها ستتذكـره. |
"...sihire inanmak için çok uygun bir zaman." | Open Subtitles | هذا هو الوقت المناسب للإيمان بالسحر" |
- Böyle aşırıya kaçmasına inanmak için nedenin mi var? | Open Subtitles | هل لديك سبب لتعتقد أنك بهذا اليأس |
Bakın, polisin tutukladığı kişinin aslında kuzeninizin katili olmadığına inanmak için elimde geçerli sebepler var. | Open Subtitles | أنا لدي سبب يجعلني أعتقد أن الشرطة قامت باعتقال الرجل الخطأ في تهمة قتل قريبتك |
Eski bir masala inanmak için bir neden göremiyorum. | Open Subtitles | حسناً، لا أري أي سبب لوضع الظلام في قصص حياتنا. |
Bana ve değer verdiğim herkese yaptığın iğrenç, travmatik, karanlık şeylerin seni sevmeme sebep olacağına inanmak için... iğrenç, travmatik, karanlık birşeyler yaşamış olmalısın. | Open Subtitles | لابُد أنك عانيت من حدث مُظلم ، مريض ، صادم لتُفكر في تلك الأشياء الصادمة ، المريضة ، والمُظلمة التي فعلتها بي وبكل شخص أهتم لأمره ولن يُؤدي ذلك إلى أن أحبك قط |
Gördüklerimin doğru olduğuna inanmak için kendimi çimdikledim. | Open Subtitles | كان يبدو كما لو أردت أن ألكم نفسي لأصدق هذا |