Ancak... iyi haber şu ki, sanırım sana yardım edebilirim. | Open Subtitles | بأيه حال الخبر الجيد هو أنني اعتقد انه يمكنني مساعدتك |
İyi haber şu ki, bu muhbir FBI'ya ne söylediyse, ...sizi suçlamaya yetmiyor. | Open Subtitles | الخبر الجيد هو أن ما وشى به هذا المخبر للفيدراليين ليس كافيًا لاعتقالك |
İyi haber şu ki karnımızdaki bakterileri canlandırma kabiliyetine sahibiz. | TED | الأخبار الجيدة هي أننا باستطاعتنا أن نشغل البكتريا في بطوننا. |
İyi haber şu. Sanırım yeni ünitenin ödenmesi konusunda sana yardımcı olabileceğim. | Open Subtitles | لا الأخبار الجيدة هي أنني أعتقد أنه بإمكاني مساعدتك لتأدية الوحدة الجديدة |
Ne var biliyor musun? İyi haber şu ki, ortalık sakinleşene kadar annem bizde kalacak. | Open Subtitles | ولكن كما تعلمون ، فإن النبأ السار هو أن امى ستبقى معنا لفترة من الوقت |
İyi haber şu ki halihazırda bunun için çalışanlar var. | TED | الخبر السار هو أن هناك أشخاصًا يعملون لهذا الغرض حاليًا. |
Neyse, iyi haber şu ki, proje gayet iyi bir durumda. | Open Subtitles | والخبر السار هو أن المشروع هو في حالة جيدة. جاك سعيد. |
İyi haber şu ki, hem Midland Lee... hem de Permian liseleri için hayat devam ediyor. | Open Subtitles | والأخبار الجيدة أن الحياة ستستمر بالنسبة لمدرستي ميدلاند لي وبيرميان |
İyi haber şu ki ben de bu tür sorunlarda uzmanım. | Open Subtitles | الخبر الجيد هو, أن اختصاصي هو في هذا النوع من المشاكل |
Ama iyi haber şu ki Bin Ladin'in tanımladığı manada küresel cihad neredeyse bitti. | TED | و لكن الخبر الجيد هو أن الجهاد العالمي كما عرفه بن لادن قد انتهى تقريباً، |
Ama iyi haber şu ki, yıllardır süren araştırma ve geliştirme çalışmalarımız, daha iyisini yapmamıza izin veren teknoloji ve bilgiye ulaştırdı. | TED | ولكن الخبر الجيد هو عقود طويلة من التجربة والتطوير فد أنتجت تكنولوجيا وعلوم جديدة تتيح لنا أن نؤدي عملنا بشكل أفضل. |
Ama iyi haber şu ki; fakir olmamız bizim suçumuz değilmiş. | Open Subtitles | , ولكن الأخبار الجيدة هي في الحقيقة ليس خطأنا أننا فقراء |
Ama iyi haber şu ki fajların bir yere gittiği yok. | TED | لكن الأخبار الجيدة هي أن العاثيات ما زالت هنا. |
İyi haber şu, sonraki yıl o kadınla evlendim. | TED | الأخبار الجيدة هي أني قد تزوجتها العام التالي. |
Ama iyi haber şu ki, kraliçelerinden ayrılmıyorlar. | Open Subtitles | ولكن النبأ السار هو أنهم لن يتركوا الملكة |
İyi haber şu ki eğer ticari olarak uçuyorlarsa önce parayı indirmeleri gerekecek. | Open Subtitles | الخبر السار هو لو سافروا على الطيران التجاري سيكون عليهم تفريغ النقود أولاً. |
İyi haber şu ki yasanın değişmesine yardımcı olduk. | TED | والخبر السار هو أننا استطعنا للمساعدة في تغيير القانون. |
İyi haber şu ki, kasabada bana mal getirecek birini tanıyorum. | Open Subtitles | والأخبار الجيدة أني لدي صديق في البلدة سوف يزوّدني بالمخدّراتِ |
İyi haber şu ki; yarın bilgisayar başında olmayacaksın. | Open Subtitles | النبأ السارّ أنّكِ لن تطالعي ذلك الحاسوب غداً |
İyi haber şu ki, bizi tasarımlarımıza bağlayacak dijital sinir sistemi üzerinde çalışıyoruz. | TED | الأخبار الجيدة هى أننا نعمل على جهاز عصبي رقمي يربطنا بالأشياء التي نصممها. |
İyi haber şu ki, bunu yapmayı bu sahada size öğretebilirim. | Open Subtitles | حسناً ، الأخبار الجيّدة هي أنني أستطيع تعليمكم كيف تفعلونها هنا في الميدان |
İyi haber şu ki, genetik olarak senle aynıysa veya benzerse bile onda da aynı zaaf vardır. | Open Subtitles | الاخبار الجيدة هي,اذا كانت غير متطابقة جينياً أو حتى مشابه لكِ تمتلك نفسُ نقاط ضعفكِ |
İyi haber şu: Junior'ın kimin elinde olduğunu öğrendim. | Open Subtitles | الاخبار الجيده اني أكتشفت من اخذ جونيور. |
İyi haber şu, birkaç gün sonra son elektroşok tedavini göreceksin. | Open Subtitles | الخبر الجيد هوَ ستتلقى جلسَة علاجك الأخيرة بالصدمات الكهربائية بعدَ عِدَة أيام |
İyi haber şu ki, dükkânda radyoaktif bulaşan yokmuş. | Open Subtitles | هو أنّه لم تكن هناك أيّة نشاطات إشعاعية في المكان. |
Ama iyi haber şu, yepyeni canavar gibi bir doktorun var. | Open Subtitles | لكنّ الخبر الجيّد هو أن لديك طبيبةً جديدةً رائعة |
Ve iyi haber şu ki, düşünmeye başlıyorum | Open Subtitles | و الخبر السارّ هو أنّني بدأتُ في الإعتقاد |