Eğer o seviyede daha fazla kalsaydı, kalıcı bir hasar alacaktı. | Open Subtitles | أي وقت أطول على نفس المستوى وكانت ستعاني من ضرر دائم |
Biraz önce hastanedeydim. Doktor iyi olduğumu söyledi. kalıcı bir hasar yokmuş. | Open Subtitles | لقد ذهبت للمستشفى و قال الطبيب أنني بخير لا يوجد ضرر دائم |
Daha kalıcı bir şeyler bulana kadar onu misafirhaneye koyacağız. | Open Subtitles | نضعه في جناح الزوار حتى نعثر له على مكان دائم |
Ama 1957'den beri Güney Kutbu'nda kalıcı bir üs bulunmakta. | Open Subtitles | لكن منذ 1957، هناك قاعدةٌ دائمة في القطب الجنوبي |
Birine bu derecede kalıcı bir zarar vermek çok kötüymüş | Open Subtitles | إنه شىء رهيب أن تصابى بشىء دائم مقابل بعض النقود |
Sorunuma kalıcı bir çözüm getirirsen iyi para vermeyi düşünüyorum. | Open Subtitles | أنا أتمنى أن أدفع مالا كثيرا مقابل حل دائم لمشكلتي |
Biraz şans biraz da zamanla kalıcı bir hasarı olmayacak. | Open Subtitles | ،لكن بالحظ وبعض من الالتئام فلن يكون هناك ضرر دائم |
Evet, korneasında bir çizik var ama iyileşecek. kalıcı bir hasar yok. | Open Subtitles | نعم، لقد أصاب بخدش في القرنية لكن سيكون بخير، لا ضرر دائم |
Eşinizin ikinci dereceden yanıkları var ama kalıcı bir hasar yok gibi görünüyor. | Open Subtitles | لقد أصيب زوجكِ بحروق من الدرجة الثانية، لكنه نَجَا من أيّ ضرر دائم |
Yani aradığımız kalıcı bir çözüm. Ve işte burada şanslıyız. | TED | لذا فنحن نحاول البحث عن حل دائم و هنا كنا محظوظين |
Bana bunu şehir için kalıcı bir eser olarak yapabileceğimi sordu, | TED | وسئلني ان اكنت استطيع ان ابني هذه كمجسم دائم لمدينة |
Ancak,benim beynimin gövdemi düzenleyen mekanizmasıyla benim kendi gövdem arasında yakın ve kalıcı bir ilişki var. | TED | ومع ذلك ، هناك علاقة وثيقة, محافظ على ارتباطها بشكل دائم بين أجزاء الجسم التي تنظم دماغي وجسدي. |
Biz çevre üzerinde kalıcı bir etki bırakmak istemiyoruz. | TED | لا نريد أن يكون له تأثير دائم على البيئة. |
Bu firmanın kendi ürünlerine mecbur bırakma prensibi. Büyük bir başarıya ulaşacak ve bütün görüntüleme sistemlerinin kalıcı bir ilkesi hâline gelecekti. | TED | ذلك المبدأ في الإحتكار لمنتج معين سيستمر في التطور وبنجاح كبير جدا كنظام دائم لمبادئ أنظمة التشغيل في كل مكان. |
Birçok siyasi film de bulduk, birçoğu amatör film ama, fakat tüm bunlar temelde sadece bir eve ihtiyaç duyuyorlar, kalıcı bir yer yani. | TED | و جدنا ايضاً العديد من الافلام السياسية و العديد من افلام الهواة كل الأشكال التي بحاجة بشكل أساسي لبيت, لبيت دائم |
İyi haber, tabii eğer varsa, hassaslık kalıcı bir durum değil. | TED | والأخبار الجيدة، إن كان هناك أي منها، هو أن الضعف ليس وضع دائم. |
Üç hafta içinde, kalıcı bir ev misafirim olacak. | Open Subtitles | بعد 3 أسابيع سيكون لدي ضيفة دائمة في منزلي |
Her projede yaşamı özendiren materyaller ve tasarımlar kullanıyoruz; dayanıklı pH-nötr çimento, sabit ve kalıcı bir platform sağlıyor. | TED | في كل مشروع، نستعمل موادًا و تصاميم تساعد على تشجيع الحياة؛ يوفر الإسمنت ذو الحمض المحايد طويل المدى منصة مستقرة ودائمة. |
kalıcı bir kanaması olabilir. | Open Subtitles | من المحتمل أن لديه ورم دموي تحت جفونه أو نزيف داخلي |
Sizinkiler ortalama bir Amerikan erkeğine göre kalıcı bir ergenlik dönemi geçiriyor. | Open Subtitles | الذكر الأمريكي المتوسط في حالة دائمة من المراهقة |
Ve sizlerin burada barış içinde yaşayabileceğinizi kanıtlamak için kalıcı bir hükümet kurmak. | Open Subtitles | وحكومة دائمة ولكن سيكون من الصعب العيش هنا بسلام |