Bence o tüm hayatı boyunca senin ne hissettiğinin, ne düşündüğünün ve seni mutlu etmek için neler yapabileceğinin farkındaydı. | Open Subtitles | ...تعلم، أظن أنها طوال حياتها كانت مدركة بوجودك كيف تشعر وكيف تفكّر وما الذي يمكنها فعله لإسعادك |
Bir şeyler yanlış gitti ama onlar mutlu etmek için tasarlanmıştır. | Open Subtitles | حدث خطأ ما، لكنها كانت مُصممة لإسعادك |
Beni partiye patronunu mutlu etmek için mi çağırdın? | Open Subtitles | أنت أخذتنى فقط إلى هذا الحفل لإسعاد رئيسك |
Baba, bazen başkalarını mutlu etmek için bir şeyler yapmalısın. | Open Subtitles | ابي, بعض الاحيان تحتاج ان تفعل اشياء لتجعل الاخرين سعداء |
Sizi mutlu etmek için elimden gelen her şeyi yaparım. | Open Subtitles | سأعمل بكل مابوسعي لأسعدك. كل شيء على الأطلاق. |
Durma. Bu gece seni mutlu etmek için her şeyi yaparım. | Open Subtitles | امضي قدما سأفعل اي شيء لأجعلك سعيدة اليوم |
Onu mutlu etmek için çok çaba sarf ettiğimi bilmelisiniz. Alan bunun ne anlama geldiğini biliyorsun. | Open Subtitles | يجب أ،ن تعلم أني خرجت عن المعتاد لجعلها سعيدة |
Ama biz seni mutlu etmek için buradayız, Terry. | Open Subtitles | لكن، نحن هنا لإسعادك يا تيري. |
Eğer öyleyse ve bunu sadece seni mutlu etmek için söylüyorum belki de gardiyan Jess Timmons'ı hapisten tanıdığı için onu tutmuştur. | Open Subtitles | إذا كان حارساً، وأنا أقول (إذا) لإسعادك ربما قد استأجر (جيس تيمونز) لأخذها لأنّه كان يعرف تيمونز) من الداخل) |
"İşte sizi mutlu etmek için küçük bir şey. | Open Subtitles | "تفضلي شيئاً لإسعادك قليلاً |
Veya karınızı mutlu etmek için bir stajyerle çıkmak olsun... | Open Subtitles | أو الخروج مع مقيم لإسعاد زوجتك |
Eğer çocuklarımızı mutlu etmek için elimizden geleni yapmıyorsak, nasıl bir ebeveyniz ki? | Open Subtitles | إذا لم نعمل ما بوسعنا لإسعاد أطفالنـا؟ |
Başkalarını mutlu etmek için artık geriye dönüp bakmayacağım. | Open Subtitles | لا مزيد من التنازل لإسعاد الاخرين |
Ama hayallerini, sırf onları mutlu etmek için feda etmemelisin. | Open Subtitles | ولكن ليس عليك أن تضحي بأحلامك فقط لكي تجعلهما سعداء. |
Ve iki numarada, bariz olarak, destekçilere olan bu bağımlılık, destekçileri mutlu etmek için, ince ve olduğundan daha az gösterilen, hatta kamufle edilen bir bükülme yaratmaktadır. | TED | ثانياً: من الواضح هذا الاعتماد على الممولين, ينتج إنحراف دقيق، مقَلل من قيمته و مُموَّه لإبقاء الممولين سعداء. |
Onu seni mutlu etmek için koydum, Hastings. | Open Subtitles | لقد قلت ذلك لأسعدك يا "هستنغز" |
Seni mutlu etmek için babamı mutsuz etmemi istemezdin. | Open Subtitles | لم تشاءي أنّ أغضب أبي لأجعلك سعيدة |
O benim hayatımın aşkı ve onu mutlu etmek için her şeyi yaparım. | Open Subtitles | إنها حب حياتي ، وسافعل أي شيء لجعلها سعيدة. |
- Sorduğum şey bu değil. - Seni mutlu etmek için her şeyi yaparım. | Open Subtitles | هذا ليس ما كنت أسأل عنه سوف افعل كل شئ لأجعلك سعيدا |
Biliyorum, biliyorum ama bunu seni mutlu etmek için yapıyorum. | Open Subtitles | أعلم. أعلم. لكنني أفعل هذا لأجعلكِ سعيدة. |
Diplomaları, ailemi mutlu etmek için aldım. | Open Subtitles | لقد حصلتُ على الدكتوراةِ لإرضاء .والديّ،لكنّيوُضعتفيالقائمةالسوداء. |
Sanırım birisine değer verince, onu mutlu etmek için elinden geleni yapıyorsun. | Open Subtitles | أعتقد عندما تهتم لشأن أحدهم، فإنك تبذل ما بوسعك لإسعاده |
Yapmanız gereken tek şey, onu mutlu etmek için ne gerekiyorsa yapmak. | Open Subtitles | كل ماعلينا فعله هو بذل جميع الأشياء لإسعادها |
Onu mutlu etmek için her şeyi denedim ama o yalnızca David'i istiyordu. | Open Subtitles | جربت معها كل شئ حتى أجعلها سعيده ...ولكن أرادت ديفيد فقط ...لذا |