Bana açıklamam için izin verin. Aşılar otizme neden olmaz. | TED | لكن دعوني أكون واضحةً للغاية: إن اللقاحات لا تسبب التوحد. |
Benim otizme yolculuğum, aslen otizmli yetişkinler için açılmış bir yerleşim biriminde yaşarken başladı. | TED | رحلتي مع التوحد بدأت حقا عندما عشت بوحدة سكنية خاصة بالبالغين الذين يعانون من التوحد. |
Ve aslında, biz yaşamın ilk iki yılıyla çok ilgiliyiz, çünkü bu yatkınlıklar otizme dönüşmeyebilir. | TED | وفي الحقيقة , نحن مهتمون جدا بالسنتين الأولتين من الحياة, لأن هذه الاحتمالات لا تتحول بالضرورة إلى التوحد. |
Ve genel bir yanlış anlayış var ki o da aşıların otizme neden olduğu şeklinde. | TED | و التصور الخاطئ الشائع يقول بأن اللقاحات هي ما تسبب التوحد. |
Bunu yaparken, gerçi, gerçekten oldukça mahçup ediciydi, çünkü otizme neden olan sadece bir gen olmadığını farkettik. | TED | و مع ذلك، و عند قيامنا بهذا كان الأمريدعونا إلى التواضع إلى حد ما، لأننا أدركنا أنه لا يوجد ببساطة جين واحد للتوحد. |
Ayrıca, bazı bulaşıcı etkenler de otizme neden olabilir. | TED | إضافة إلى ذلك، من الممكن أن تكون هناك عوامل معدية و التي يمكن أن تسبب التوحد. |
Ve üzerinde çok zaman harcayacağım konulardan biri de genlerin otizme neden olduğudur. | TED | و إن أحد الأشياء التي سأقضي وقتاً طويلاً في التركيز عليها هي الجينات التي يمكن أن تسبب التوحد. |
Yani, bir tane, güçlü, belirleyici gen otizme neden olur. | TED | ذلك الجين الوحيد، ذلك الجين القوي والقطعي ، هو الذي يسبب التوحد. |
Bu stratejiyi, bu bireylerde otizme neden olan genleri anlamak ve tanımlamak için kullanabiliriz. | TED | و بإمكاننا الآن أن نستخدم تلك الاستراتيجية للفهم و التعرف الآن على هذه الجينات التي تسبب التوحد عند هؤلاء الأفراد. |
Bilim meraklısı çoğu insan, aşının otizme yol açtığı teorisinin bir saçmalık olduğundan bihaber mi? | TED | ألم يبين معظم العلماء البارعين أن نظرية التلقيح يسبب التوحد ليست إلا هراء؟ |
Lorna and Judith, Kanner’ın ebeveylerin otizme neden olduğundan dolayı nadir olduğunu düşündüğü için hatalı olduğunu fark ettiler. | TED | أدرك كل من لورنا وزوجها أن كانر مخطئاً عندما قال أن التوحد نادر مثلما فكر بأن الآباء هم سبب إصابة الأطفال به. |
Bu sebeple, benim otizme sahip bireyler için hayalim bunu değiştirmek, onları başarılı olmaktan alıkoyan engelleri kaldırmak. | TED | إني أحلُم أن يتغير هذا الأمر مع مصابي التوحد بأن تُزال الحواجز التي تمنعهم من النجاح. |
otizme bakma sebebimiz bunu yapmak için para bulabilmemizdi. | TED | والسبب وراء بحثنا في التوحد هو امتلاكنا للمال لفعل ذلك. |
Aşılar otizme yol açmaz. aksine hayat kurtarırlar. | Open Subtitles | اللقاحات لاتسبب مرض التوحد أنهم ينقذون حياتهم |
Bir çocuğum otizme yenik düştü. Diğerini de bu şekilde kaybedemem. | Open Subtitles | فقدت طفل واحد بمرض التوحد لايمكنني خسارة الآخر |
Bende de, bir oğlunu otizme kaptırmış gibi hisseden bir anne var ve diğerini de kızamıktan yitirmek üzere. | Open Subtitles | وأنا عندي أم والتي تشعر انها فقدت ابن بسبب مرض التوحد وقد تفقد واحد بسبب الحصبة |
Dışarıda, o aşıların otizme neden olduğunu, insanları öldürebildiğini duyduğumuzda... | Open Subtitles | وكل تلك الأشياء التي تقول بأن القاحات تسبب التوحد وكيف يمكن أن تؤدي للوفاة |
Fikir, otizme çare bulmak değil. | TED | والفكرة ليست في الشفاء من التوحد. |
Esasında, mevcut tahminlere göre otizme neden olabilecek 200-400 arası gen vardır. | TED | وفي الحقيقة، فإن التقديرات الحالية هي أنه يوجد من 200 - 400 جين مختلف من الممكن أن يسبب التوحد. |
Daha iyi bir yolu olup olmadığını düşünmek için çok zaman harcadım ve bence var: otizme destek teknoloji. | TED | لقد قضيتُ الكثير من الوقت أفكر في طريقة مُثلى. وأظن أنها موجودة : إنها التقنية المساعدة للتوحد. |
(Gülüşmeler) otizme destek teknolojinin amacı bundan daha fazla ve daha önemli. | TED | (ضحك) غير أن هدف التقنية المساعدة للتوحد أكبر من هذا وأكثر أهمية. |