Bizim evrende uaşabileceğimiz alan sınırlı, hatta bir ufukla sınırlı. | TED | توجد منطقة محدودة في الفضاء نستطيع الوصول إليها، محاطة بأفق. |
Bu güç kaynaklarının sınırlı bir yaşama sahip olduklarının ilk kanıtıydı. | Open Subtitles | تلك كانت الإشارة الأولى أن المصادر الكهربائية لها فترة حياة محدودة |
ve elinizdeki bu sınırlı bilgiyle orada ne olduğuna dair çıkarım yapmanız gerekirdi. | TED | ويتحتم عليك أن تستدل على ما هو موجود معتمدًا على هذه الدلائل المحدودة. |
sınırlı serumunuz olması nedeniyle bu sadece tek seferlik denemeye yetecek. | Open Subtitles | بالكمية المحدودة الموجودة عندك للمصل بالكاد تكفي دورة واحدة من التجارب |
İyi gizliyor ama sol kolunu ve bacağını sınırlı kullanabiliyor. | Open Subtitles | انها اخفاء جيدا، ولكن لديها الاستخدام المحدود للذراعها الأيسر والساق. |
Ancak her gün bel bağladığımız bu uydular sınırlı bir ömre sahip. | TED | لكن تلك الأقمار التي نعتمد عليها ليل نهار لها عمر افتراضي محدود. |
Fakat ortada yoksullarla ilgili yanlış bir şeyler olduğu fikri, yalnızca Bayan Thatcher'la sınırlı değil. | TED | لكن فكرة أن هناك خطأً في الفقراء أنفسهم لا تقتصر على السيدة ثاتشر. |
Bir ineğin veya timsahın eğri büğrü şekliyle sınırlı kalmadan.. | TED | ليس محدوداً على شكل مثل البقرة أو التمساح. |
sınırlı sayıda t-shirt, şapka, poster ve bir sürü şey yaptırdık. | Open Subtitles | وقمنا بصناعة قباعات بكميات محدودة و ملصقات وقمصان ، وكل شيء |
Bangladeş'te imalat hala çok ucuz, ve sendikaların gücü sınırlı. | Open Subtitles | صناعة بنجلاديش لا تزال رخيصة جدا، ولقد النقابات قوة محدودة. |
Biz, annelerimizin, büyükannelerimizin yaşadığı kadınlar için meslek seçimlerinin oldukça sınırlı olduğu bir dünyada yaşamıyoruz. | TED | لاننا لم نعش في العالم الذي عاشت فيه امهاتنا و جداتنا، حيث كانت الخيارات المهنية بالنسبة للمرأة محدودة. |
Marcus'ü arayacağım, yakın zamanlarda satın alınan sınırlı üretim motorların izini sürsün. | Open Subtitles | لأرى إن كان بإمكانه تتبع آخر مشتريات الدراجات النارية الإيطالية المحدودة العدد |
Çalışan hafıza hakkında düşündüğümüzde, bu sınırlı kapasitenin üzerimizde birçok etkisi olduğunun farkına varmalıyız. | TED | عندما نتحدث عن الذاكرة العاملة لقد وجدنا ان هذه السعة المحدودة لديها العديد من التاثيرات علينا. |
sınırlı rasyonelliğin sınırlı kısmı da budur. | TED | ذلك هو الجزء المحدود من العقلانية المحدودة. |
sınırlı sayıda üretilmiş olan parlatıcımı seninle paylaştığımı düşünmeni istiyorum! | Open Subtitles | لقد شاركتك الاصدار المحدود من مكياج الوجه الأرجواني البراق معك |
Yemek zilini çalıyorum ve işi 150 milyon yıllık sınırlı evrime bırakıyorum. | Open Subtitles | و أعول على 150 مليون سنة من التطور المحدود لأخذ زمام الأمور |
Sayın Başkan, araştırmamızdaki tespitlerimizde tarihinizin son 300 yıl ile sınırlı olduğunu gördük. | Open Subtitles | لاحظنا في بحوثنا أن تاريخكم محدود جداً .. يصل إلى 300 سنة فقط |
Görünen o ki bu teknoloji kağıtla sınırlı değil ve giysi dâhil başka materyallere de uygulanabiliyor. | TED | تبين أن هذه العملية لا تقتصر على الورق فقط بل يمكننا تطبيقها على مواد أخرى بما في ذلك القماش. |
Ama bu yeniden inşa lezyonlu alan ile sınırlı değildi. | TED | ولكن نظام إعادة القولبة هذا هو ليس محدوداً في المنطقة المصابة |
Savaş sınırlı bir bölgede cereyan edecek, kimbilir belki de bir mucize yaşanacaktı. | Open Subtitles | الفكره كانت تعنى له أن الحرب مازالت محدوده ...و ربما تحدث معجزة ما |
Monarşik olmak istemiyorlardı, sadece sınırlı bir süreliğine Kral olabileceğinizi düşünüyorlardı. | TED | ولم يكونوا يريدون الملكية بذاتها هناك كانت لديهم الفكرة بأن الملك يمكن أن ينتخب لمدة محددة. |
Orada toplanma ve gösteri yapma hakkı sınırlı. | TED | كما أن الحق في التجمع والتظاهر مقيد هناك. |
Çoğu hasar pelvisinde, kalçalarının ön, arka ve yukarısında sınırlı. | Open Subtitles | أغلب الضرر محصور بحوضه والأجزاء العلوية الأمامية والخلفية لعظمي الفخذ. |
Bir sonraki konsept pek bir anlam ifade etmeyebilir ama insan anatomisi artık insanlarla sınırlı değil. | TED | الآن الفكرة القادمة قد لا تكون منطقية جدا، لكن علم التشريح البشري لم يعد محدودا بالبشر. |
Bu soruları bir mahallenin bütün sakinlerine bir şirket çalışanlarının tümüne yayacak olursanız Tamiflu'nun etkinliğinin ne kadar sınırlı olabileceğini anlarsınız. | TED | فإذا قمت بمد هذه الفكرة لتشمل مجتمع كامل، أو كل العاملين في شركتك ستبدأ في إدراك مدى محدودية إختيار التاميفلو كعلاج. |
ATLAS yeraltı kısmı, şu anda sınırlı moda geçmiştir. | Open Subtitles | الأطلس السفلي الآن في الوضع المحظور. |
Bu kısa videoda bana şaşırtıcı gelen bu videoyuyu çekerken Karess'in yurttaşlık hakları hareketi tarihini nasıl anladığı ama onla sınırlı kalmadığını göstermesi. | TED | المذهل في هذا المقطع هو او نحن نلتقط، ظهر أن كاريس كانت تفهم تاريخ حركة الحقوق المدنية و لكنها لم تكن مقيدة بها. |
Özet olarak, harcamalarımızı paylaşmak için, InGen sınırlı sorumlu ortaklar arıyor. | Open Subtitles | بكل بساطة , إين جين تبحث عن شركاء محدودين لمساعدتنا بالتكاليف |