| Bourbon Caddesi'nde tuhaf ve harika sırlarla dolu bir akşam | Open Subtitles | بعض الأسرار الغريبة والرائعة عن شارع بوربون في هذا المساء |
| Dedene bile anlatmadım. Kadın yüreği, sırlarla dolu bir okyanustur. | Open Subtitles | ليس حتّى إلى جدّكِ، فقلب المرأة مُحيطٌ عابق الأغوار من الأسرار. |
| Yani sırlarla dolu ecza dolabından ilaçlarının getirilmesine ihtiyacı yoktu. | Open Subtitles | أَو المساعدة في أخذ الحبوبِ مِنْ الدواء في الدولاب التي بها العديد م الأسرار. |
| Sonra bir gün, eski sınıf arkadaşı ona sırlarla dolu bir mail yolladı. | Open Subtitles | وذات يوم، صديقه القديم من الكلية أرسل له رسالة بريد إلكتروني كانت مليئة بالأسرار. |
| Bu kasaba sırlarla dolu. Alışkanlıklarımızın esiriyiz. | Open Subtitles | هذه المدينه مليئه بالأسرار نحن مخلوقات طبيعية وحسب |
| Birbiriyle çakışan sırlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Bu sırların çakıştığı yerlerde yaşar ve ölürüz. | Open Subtitles | نحن نعيش في عالم مليء بالاسرار و عندما نموت تتلاقى هذه الاسرار مع بعضها البعض |
| Çalıntı ticari sırlarla dolu bir bilgisayarı Fransızlar kabak gibi meydana koyuyorlar! | Open Subtitles | سرقة حاسوب مليء بأسرار تجارية، وترك الفرنسيين في العراء. |
| Neden sırlarla ilgili soru sorduğunu şimdi anladım. | Open Subtitles | الآن أفهم لماذا أنت كنت سؤال عن الأسرار. |
| Ayrıca programda öğretilen ilk şeylerden biri de sırlarla dolu bir hayatın sağlıklı olmadığı. | Open Subtitles | بالإضافة أن إحدى أول الأشياء الذين يعلموها لكِ في البرنامج إنه ليس من الصحي أن أكتم الأسرار و لهذا السبب توجد مصداقيتي |
| İşinin bir kısmının kafanın içinde o sırlarla yaşamak olduğunu biliyorum ama onları benden saklaman gerekmiyor. | Open Subtitles | فأنا أعلم إن جزء من عملك بأن تخبأ الأسرار فى رأسك ولكن لا يجب أن تخفيها عني |
| sırlarla dolu bir adamsın çıkar kafanı artık şu mağaradan. | Open Subtitles | كل هذه الأسرار تجعل الرأس منغلقة. تحتاج للإنفتاح قليلاً، تكلم عن مشاكلكَ. |
| - Bütün bu yalanlar ve sırlarla... Değer verdiğin herkese yalan söylemek zorundasın. | Open Subtitles | لا أعلم ، مع كلّ هذهِ الأكاذيب و الأسرار يتحتم عليكِ الكذب ، على كلّ من هو غالٍ عليكِ. |
| Açmanın bir yolunu bulursa o sırlarla neler yapar düşünmek bile istemiyorum. | Open Subtitles | إذا وجد طريقةً لفك تشفيره، لا أود التفكير بما قد يفعله بتلك الأسرار القذرة |
| Sanki bunun sırlarla alakası olmadığını söylemiştin. | Open Subtitles | إعتقدت أنك قُـلتِ بأن الأمر لا يتعلق بالأسرار |
| Oraya kimseyi sokmaz, özel odasıdır. sırlarla dolu. | Open Subtitles | لا يسمح لأحد بالدخول إلى هنا إنها حجرته الخاصة الملأى بالأسرار. |
| Genelevler sırlarla dolu ve sırlar benim için silahtır. | Open Subtitles | بيت دعارة ملئ بالأسرار والأسرار بالنسبة لي أسلحة |
| Twin Peaks'teki duruma uygun olarak, bu minik kasaba sığınağı bile sırlarla dolu. | Open Subtitles | بأي حال، مثل الحال هنا في "توين بيكس"، فحتى هذا الملجأ الريفي ممتلئ بالأسرار. |
| Siz kendiniz bu evin sırlarla dolu olduğunu söylediniz! | Open Subtitles | ! لقد قلتَ بنفسك أن المنزل مليء بالأسرار |
| ...sırlarla dolu, yalnız bir odada" derdi. | Open Subtitles | " في غرفة معزولة مليئة بالأسرار " 00: 00: 58,100 |
| Bazılarının sırlarla, bazılarının da parayla arası iyi değildir. | Open Subtitles | بعض الناس لا يمكنهم اخفاء الاسرار بشكل جيد بعض الناس لا ينفقون المال بحكمة |
| sırlarla yaşıyoruz kişisel fedakârlıklar veriyoruz. | Open Subtitles | الاسرار التي نتعايش معها التضحيات الشخصية التي نقدمها |
| Karanlık sırlarla dolu bir evde, sihir yapamayan birisin. | Open Subtitles | ،أنتِ بدون قوى سحرية في منزلٍ مليئ بأسرار الظلام |
| Sonra aklıma bu odanın yalanlarla ve sırlarla dolu olduğu geldi. | Open Subtitles | ثم بدأت التفكير هكذا وكأن الغرفة كلها مملوءة بالكذب والأسرار |