| Onlar sevgiyi, büyüyü, güzelliği, kökenimizin tarihini ve felsefesini gelecek neslin vücutlarına yazdılar. | TED | كتبوا بها الحب السحر الجمال تاريخ و فلسفة نسبنا على أجساد الجيل التالي |
| O bir nevi doğru sevgiyi muhtemelen size veremedi, fakat bizim için, o bir nevi doğru sevgiyi insanlara verdi, bu önemlidir. | TED | أعتقد أنه لم يمنحك الشكل الصحيح من الحب و لكنه أعطانا نحن النوع الصحيح من الحب و التعاطف و هذا شيء مهم. |
| Bir tepsi içinde sizlere dünya barışını ve şartsız sevgiyi sunabilmek isterdim. | Open Subtitles | اتمني ان اوزع السلام العالمي و الحب الغير محدود مفلف بأدب كبير |
| Bu odada sevgiyi hissediyorum. | Open Subtitles | يمكنني ان اشعر بالحب في هذه الغرفة,يا رجل. |
| sevgiyi hep yanlış yerlerde arayan bir genç. | Open Subtitles | شابّ يبحث عن الحبّ في جميع الأماكن الخاطئة.. |
| Aşkın hafif kanatlarıyla aştım bu duvarları, Durduramaz sevgiyi taş sınırlar, | Open Subtitles | لقد تسلقت الجدار على أجنحة الحب فهي لا يمكنها اعاقة الحب |
| Ben,senle sevgiyi oynamaya son verebilirim. Çünkü ben seni bir defa sevdim | Open Subtitles | لربما كنت إنتهيت أمثل عليكِ الحب للباقي من حياتي لإني أحببتك مره. |
| Yalnız başına bilgeleri dağa gönderen dinler, bize aynı zamanda sevgiyi ve güveni öğütlüyorlar. | TED | فذات الاديان التي دفعت حكماءها إلى الاختلاء و التعبد في قمم الجبال المنعزلة هي ذاتها من علمتنا الثقة و الحب. |
| Cemaatini de çok severdi, haham olarak çalıştığı 62 yılda verdiği vaazlarda bu sevgiyi hissedebilirdiniz. | TED | وكان يحب كذلك أبرشيته، ويمكنك أن تشعر بهذا الحب في الخطب الدينية التي قدمها كل أسبوع لمدة 62 لكونه حاخاما. |
| Ve "Torch Song Triology" sevgiyi arayan bir kantocu hakkında bir oyunu anlatıyordu. | TED | وكان الفلم مبنياً على دور رجلٍ يمثل شخصية رجل بزي امرأة تبحث عن الحب. |
| Öğrencileri olarak bize sunduğu sevgiyi hâlâ hatırlıyorum. | TED | و أستطيع أن أتذكر فقط الحب الذي قدمته لنا نحن طلابها. |
| Ve bu sevgiyi sohbet odalarımızda, kulüplerimizde, barlarımızda ve toplum merkezlerimizde öğrendik. | TED | كما تعلّمنا أن هذا الحب هو غرف الدردشة الخاصة بنا، في نوادينا وحاناتنا ومراكزنا الإجتماعية. |
| Bunun yerine, ilerlemeye bir davet olduğunu anladım, çünkü beraberinde sevgiyi ve dahasına götürecek yolu barındırıyor. | TED | لاحظت أنه بدلاً من ذلك أنه دعوة للمضي قدماً لأنه في الحياة فإن الحب و الطريق لحب هائل |
| Sizleri, bizi ve kendimizi, korkuyu ardımızda bırakmaya davet ediyorum; bizi korkutan şeyleri sahiplenip içindeki sevgiyi kucaklamaya. | TED | و لذلك أنا أدعوك أنت و نحن وكلنا للتقدم تجاه مخاوفنا لنعانق تلك الأشياء التي تخيفنا و لنجد الحب و سط كل ذلك |
| dedi. Düşündüm ki Tanrım kürsüden sevgiyi mi hissetti? | TED | ففكرت، يا إلهي، لقد سمع الحب عبر منضدة المحكمة؟ |
| Arabayı düşüncelerimizin merkezindeki yerine geri koyduk ve sevgiyi de bence tam da sürecin merkezine. | TED | لقد وضعنا السيارة في قلب فكرنا, و وضعنا الحب, أعتقد, حقاً, مرة أخرى في مركز العملية كلها. |
| Ama iş hakkında düşünmek bu sevgiyi öldürüyordu, kişisel hayatımı da öyle. | TED | ولكن اجتراره كان يدمّر هذا الحب وكان يدمر أيضًا حياتي الشخصية. |
| Anahtar unsur, sabır, saygılı dürüstlük ve mesuliyet yoluyla güven geliştirmekti — ki bunların hepsi sağlam bir sevgiyi oluşturan unsurlardır. | TED | المكون الأساسي كان بناء الثقة من خلال الصبر، والصراحة التي يتخللها الاحترام والمساءلة وكل المكونات التي تعتبر من ضمن الحب الصارم. |
| Bu isteği içimizden çıkarmamıza ve onun yerine sevgiyi koymamıza yardım et. | Open Subtitles | ساعدنا فى التخلص من هذه الشهوة و إستبدالها بالحب |
| Bu güven ve sevgiyi kullanıp kimin için çalıştığını öğreneceksin. | Open Subtitles | وأنت ستأخذ تلك الثقة وذلك الحبّ و ستستعمله لتكتشف مع من هي تعمل |
| Güneyli bir erkeğin köpeğine beslediği sevgiyi asla hafife almam. | Open Subtitles | أنا لم أقلل أبداً بحب الرجل الجنوبي لكلبه |
| O çiçekteki toz, gerçek sevgiyi paylaşan kişileri buluşturmakla muktedirdir. | Open Subtitles | غبار تلك الزهرة يمتلك القدرة على لمّ شمل مَنْ يتشاركون حبّاً حقيقيّاً |
| Çağdaş aşkla ilgili bu gözlem ışığında gelecek yıllarda sevgiyi, aşkı nasıl düşünebiliriz? | TED | وفي ضوء هذه الرؤية للحب المُعاصر كيف ستكون نظرتنا للحب في الأعوام القادمة؟ |
| İsteyeceğim ve ihtiyaç duyacağım tüm sevgiyi bana o veriyor. | Open Subtitles | هي تعطيني كل المحبة التي أشتهيها أو أحتاج إليها |
| Ve ben bunu, başkaları için çok kültürlülüğü, sevgiyi, empatiyi ve merhameti kucaklayan insanlara borçluyum. | TED | وأنا أعزو هذا للأفراد الذين يحتضنون التعددية الثقافية، والحب والعطف والشفقة على الآخرين. |
| Ancak, bundan daha ciddi olarak, bu, sevgiyi iletmemizin en basit yollarından biri. | Open Subtitles | لكن, بشكل أعمق اصبحت من ابسط الطرق في تواصلنا بالحُب |