yoksullukla savaşmadığımda, gönüllü bir itfaiye biriminde asistan yüzbaşı olarak alevlerle savaşıyorum. | TED | ولكني لا احارب الفقر .. بل احارب الحرائق كمساعد كابتن في شركة اطفاء تطوعية |
Daha sonra, zengin ülkelerden yoksul ülkelere yardım aktarımı yaparak yoksullukla mücadele eden Dünya Bankası'na katıldım. | TED | فيما بعد، انضممت إلى البنك الدولي ، اللذي سعى لمكافحة الفقر عن طريق تحويل المساعدات من الدول الغنية إلى الفقيرة. |
Daha sonra çoğu kişinin emekliliği düşünmeye başladığı yaşlara geldiklerinde o değerlere geri döndüler ve giderlerini azaltıp gösterişsiz bir şekilde yaşamaya ve küresel yoksullukla mücadele etmek için hem paralarını, hem de zamanlarını ayırmaya karar verdiler. | TED | وقرروا أن يستقطعوا من نفقاتهم، للعيش بتواضع ، و إعطاء كل من المال و الوقت للمساعدة في محاربة الفقر العالمي. الآن ، قد يقودك ذكر الوقت إلى التفكير ، حسناً ، هل على التخلي عن وظيفتي و التفرّغ |
Çünkü önceki nesillerden kimsenin yoksullukla ilgilenmeye fırsatı olmadı. | TED | لأنه لم يتمكن أي من الأجيال السابقة من القضاء على مشكل الفقر. |
yoksullukla ilk tanışmamı tam olarak hatırlayamıyorum ama beni en çok sarsan şeyi hatırlıyorum. | TED | أنا لا أتذكر ماذا كانت أولى مساهماتي ضد الفقر لكنني أتذكر أكترها صخبًا. |
Aslında, yarım yüzyıldır süren yoksullukla mücadele programları insanlık tarihindeki diğer zamanlara göre daha fazla fakir insanı kölelikte bırakmıştır. | TED | في الواقع، نصف قرن من العمل ببرامج مكافحة الفقر قد ترك أناس فقراء للعبودية أكثر من أي زمن أخر في تاريخ البشرية. |
Fakirlik oranlarımız, yoksullukla savaşın başladığı son elli yılda o kadar da değişmedi. | TED | فمعدلات الفقر لدينا لم تتغير كثيرا خلال الخمسين سنةً الماضية، منذ أن بدأت الحرب على الفقر. |
Birkaç yıl önce, yoksullukla ilgili bildiğimi düşündüğüm her şeyin yanlış olduğunu fark ettim. | TED | لكن اكتشفت منذ عدّة سنوات أنّ كل ما ظننت أني أعرفه عن الفقر كان خطأ. |
O nedenle birden, yoksullukla mücadele programlarının çoğunun neden işe yaramadığını anladım. | TED | أدركت فجأة لم لا تنجح الكثير من برامج مكافحة الفقر لدينا |
Adams'ın dönemi boyunca artan yoksullukla ilgili yeni bilgiler edindik. | Open Subtitles | حصلتُ على بعض الإحصائيات تظهر زيادة في الفقر |
Dört Amerikalı çocuktan biri yoksullukla mücadele ediyor ama eminim mottomuz bunun icabına bakar. | Open Subtitles | 2002, 2006 والآن في 2011 واحد من كل أربعة أطفال أمريكان يعيشون في الفقر لكن يبدو أن الشعار سيعالج قضيتهم |
Pamuklarını Afrikanın köylerinden alıyor olabilirler ki böylelikle yoksullukla mücadelede, yerlileri desteklemiş oluyorlar. | Open Subtitles | يمكن أن يكون أنهم يستوردون قطنهم من قرى في إفريقيا، والتي تساعد السكان على مساندة أنفسهم، بإيقاف دائرة الفقر |
200 yıl önce, dünya nüfusunun %90'ı aşırı yoksullukla geçiniyordu. | TED | قبل 200 سنة، %90 من سكان العالم عانوا من الفقر المدقع. |
Homo economicus boluğun ortasındaki yoksullukla uğraşamaz, atmosfer ve okyanuslar gibi ortak mallar sorunuyla uğraşamaz. | TED | ليس بمقدور الكائن الاقتصادي التعامل مع الفقر بوجود الغنى. لايستطيع التعامل مع المشكلة ذات الحاجيات المعتادة تلك المتعلقة بالجو والمحيطات. |
Aslında, küresel yoksullukla ilgili her konuşma şiddet problemini de içermiyorsa ciddiye alınmamalıdır. | TED | في الواقع، أي كلام عن الفقر العالمي لا يتضمن مشكلة العنف يجب أن يعتبر غير جدّي . |
İklim değişikliğiyle, yoksullukla veya evsizlikle nasıl baş edeceğimizi düşündüğümüzde ilk tepkimiz onu bir teknolojik merceğin arasından düşünmektir. | TED | لذا فإننا حين نفكر، حسنًا، كيف سنتصرف حيال المناخ أو حيال الفقر أو التشرد، يكون رد فعلنا الأول هو التفكير عبر عدسة التكنولوجيا، |
Biz, dijital bölünme ve dunyadaki yoksullukla ilgili butun konularla ilgileniyoruz, insanlari guclendirerek, onlara iyi kararlar verebilmeleri icin ihtiyaç duydukları bilgileri her yerde saglamak istiyoruz. | TED | نحن مهتمون بالفعل بكل القضايا حول الفوارق الرقمية، الفقر عالمياً، تعزيز الناس في كل مكان ليحصلوا على المعلومات التي يحتاجون لأخذ قرارات جيدة. |
Geçen sene benim kurduğum DATA adlı bir örgütte AIDS ve aşırı yoksullukla savaşmak için bu ruhu yükseltmek için bir kampanya başlattık. | TED | في العام الماضي في داتا، هذه المنظمة التي ساعدت في إنشائها، اطلقنا حملة لحشد هذه الروح في مجال مكافحة الايدز وشدّة الفقر. |
Kriz yıllarında babanız, yoksullukla mücadele için Wayne Holding'i neredeyse iflas ettirdi. | Open Subtitles | ،بفترة الانحطاط الاقتصادي اباك تقريبا اوصل انتاجات شركة "واين" الى الافلاس في محاولة منه لمحاربة الفقر |
Kirlilik ve yoksullukla aynı anda savaşabiliriz. | Open Subtitles | بوسعك مكافحة الفقر والتلوث في نفس الوقت |
Sürekli artan bir tutkuyla sonuna kadar savaştı. Yolsuzluk ve yoksullukla mücadelede yalnızca hükümet yetkililerinin dürüst olmasının yetmeyeceğine vatandaşların da seslerini duyurmak için kenetlenmesi gerektiğine inanıyordu. | TED | لقد حارب حتى النهاية، بعاطفة جياشة في مكافحة الفساد والفقر، لا يلزم فقط أن يكون المسئولون الحكوميون صادقين، يجب على المواطنين أن يساندوا بعضهم لجعل أصواتهم مسموعة. |