Evet ama yerleşmek zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | أجل ، ولكن لا يجب أن تؤدّيا التسوية حالاً |
Biliyorsun , artık bizim omuzları üzerinden bakmak zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | أنت تعلمين ، لا يجب أن ننتبه إلى أنفسنا بعد الآن |
Ama seyahat etmeye istekliyseniz, o kadar uzun beklemek zorunda değilsiniz. | TED | لكن إن نويتَ السّفر، لست مضطراً للانتظار هذه المدّة الطويلة. |
Ama ben aşırı dindar garip bir adamım nihayetinde. Söylediğim şeylere inanmak zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | لكن أنا مجرّد شخصٍ غريب متدين لستِ مضطرة لتصدقي أيّاً مما أقوله |
Patron 10 yılını bunu düşünerek geçirdi, ama istemezseniz yapmak zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | لقد قضي عشرة اعوام يفكر الأمر ولكن لا يجب عليك القيام بالأمر |
Onları izlemek zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | لستم مضطرين لرؤيتهم إذا كنتم لا ترغبون بهذا |
Ve Bhabhi, Sende beni avutmak için dokunmak zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | ويا زوجة أخي، ليس عليكِ أن تلمسيني لتواسيني. |
Gözüne, kalbine ya da diz kapağına nişan almak zorunda değilsiniz | Open Subtitles | أنت ليس من الضروري أن تقتلع عينه او تصيبه في القلب او في ركبته أو تضع رأسه بمكان رجليه |
Bu şekilde ölmek zorunda değilsiniz, efendim. | Open Subtitles | لم يكن لديك لا يجب عليك أن تموت هكذا، يا سيدي. |
Âşıksın diye hep birlikte olmak zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | أوه ، إنه ليس مثلكم لا يجب أن يكونوا طول الوقت معا لكي يكونوا عاشقين |
Bak, söylemek zorunda değilsiniz. Sorun değil. | Open Subtitles | انظرى, لا يجب أن تقوليها لا بأس |
Çocuğunuz olduğu zaman kendinizi kaybetmek zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | لا يجب أن تفقدي نفسك لتنجبي طفلاً |
Hatırlamak zorunda değilsiniz, sadece dediklerimi yapın lütfen. | Open Subtitles | لست مضطراً لأن تتذكر افعل ما أقولة لك فقط |
Hiçbir şey söylemek zorunda değilsiniz, fakat daha sonra mahkemede ihtiyacınız olacak bir şeyi sorgulama esnasında söylemezseniz, bu savunmanıza zarar verebilir. | Open Subtitles | لست مضطراً لقول أي شيء .. ولكن قد يسيء لدفاعك إذا لم تُشر إلى .. .. |
Neden herkese duyurmak zorundayız? Duyurmak zorunda değilsiniz ama ne zararı olur? | Open Subtitles | لستِ مضطرة , لكن ما المُشكلة ؟ |
Ve sağ köşede , hiç birşey hesaplamak zorunda değilsiniz. | TED | وفي الزاوية السفلى اليمنى لا يجب عليك ان تحسب كل شيء |
Bakın çocuklar, siz bunu yapmak zorunda değilsiniz, tamam mı? | Open Subtitles | إنظر، ياشباب لستم مضطرين لفعل هذا، حسنا؟ |
Bakın, randevunuzu kaçırmak zorunda değilsiniz. Sizi ben götürürüm. | Open Subtitles | ليس عليكِ أن تفوتي ميعادك سأقوم بتوصيلك |
Artık vadide oturmak zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | أنه ليس من الضروري أن تعيش في القرية بعد الأن |
Eğer beğenmiyorsanız, kabul etmek zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | إذا كنت لا تحب، لم يكن لديك لقبول ذلك. |
En azından tek başınıza yapmak zorunda değilsiniz. Sizinle gelebilirim. | Open Subtitles | على الأقل، لست مضطر لفعل هذا بمفردك، سأكون معك هناك. |
Özel bir şeyiniz varsa, onu paylaşmak, saklamak ya da sizin kadar yetenekli olmayan diğer eziklere üzülmek zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | إذا كان لديكم شيء مميز ليس عليكم أن تشاركوه أو إخفاءه أو تشعرون بالأسى على الخاسرين الذين ليسوا موهوبين مثلكم |
Artık, benden bir şey saklamak zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | لا داعي لأن تُخبّئوا عنّي أي شيء بعد الآن |
Evrim esnasında yok olmak için, mutlaka başarısız olmak zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | ففي عملية التطور , لا يجب ان تكون فاشلا حتى تنقرض |
Yani, şu korkunç polis memuruna söylemek zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | أعنى أنك لست مضطرا لتخبر هذا الشرطى الكريه |
Hayır, tacizcilerin evine gitmek zorunda değilsiniz. | Open Subtitles | كلا لست مضطرة للذهاب الى منزل المعتدي الجنسي |
Gelmek zorunda değilsiniz. Yalnız başıma yaparım. | Open Subtitles | ليس عليكما المجىء معى يمكننى فعل هذا بمفردى، اتفقنا؟ |