o zamanlar tartışmalı olmasına ve hâlâ tartışmalı kalmasına rağmen Cage'in görüşü, gerçek sessizlik diye bir şeyin olmadığını yönünde. | TED | ومثير للجدل رغم كونه كذلك، وحتى مثيرا للجدل مع أنه لازال موجودا، هدف كايج هو أنه لا يوجد صمت بالفعل. |
İmgesi hızla çoğalsa da, Kahlo'nun eserlerinin bütünü bizlere hayat, iş ve ikonun ardındaki kadının mirası hakkında basit gerçekler olmadığını hatırlatıyor. | TED | وعلى الرغم من انتشار صورتها، إلا أن أعمال كاهلو تذكرنا أنه لا توجد حقائق بسيطة عن حياة وعمل وإرث المرأة وراء الصورة. |
Matt Mills: Şimdi, muhteşem olan şey şu ki burada bir kandırmaca yok. | TED | مات ميلز: الآن ، الجيد في هذا ، أنه لا توجد أية خدع. |
o öldükten sonra, farkettim ki kimse bana artık yazmıyor. | TED | وبعد موته، أدركت أنه لا أحد يكتب لي بعد الآن |
Ama gerçek şu ki; hiç bir şey garanti değildir. | Open Subtitles | لكن الحقيقة هي أنه لا شيء مضمون في هذه الحياة |
Çerokili kızıl derili bir hatundan daha güzel bir şey olmadığını sen söyledin. | Open Subtitles | لقت قلت بنفسك يا أبي أنه لا يوجد شئ أفضل من محاربة المرأة |
Bu tek tanrı bütün insanların eşit olduğunu ve kimsenin köle olmadığını söylüyor. | Open Subtitles | هذا الرب الواحد يقول أن جميع الناس سواسية و أنه لا وجود للعبيد |
Belediye, Gold Coast ve burası arasında bir bariyer olmadığını fark etti. | Open Subtitles | بنى عندما،المدينة رات أنه لا يوجد مانع من هنا إلى الساحل الذهبي. |
Rosa, buna gerek olmadığını söyledim. Ben Ramon'u zaten traş etmiştim. | Open Subtitles | روزا، قلت لك أنه لا داعي لذلك سبق و حلقت لريمون |
Sonra pantolonunu çıkardı, yaptığının yanlış olmadığını... çünkü gerçek babam olmadığını söyledi. | Open Subtitles | ثم خلع بنطاله و قال أنه لا مشكلة هناك لأنه ليس أبي |
Yerinde durup, iyi ve uzunca bir süre bakmalısın ve orada olmadığını göreceksin. | Open Subtitles | يجب أن تقفى على أرض الواقع وتنظرى حولك وسترين أنه لا يوجد شىء |
Bu demek oluyor ki, doğada herhangi bir yerde gerçekleşmiyor, fakat bir laboratuvarda farklı endüstriyel ortamlara uygulanmak için insanlar tarafından üretiliyor. | TED | ما يعني أنه لا يتواجد بأي مكان في الطبيعة، لكنه صنع بواسطة بعض الناس في أحد المعامل للتطبيق في إعدادات صناعية مختلفة. |
Bence, insan duyularını genişletmede ufuktaki olasılıklarda bir son yok. | TED | لذلك أعتقد أنه لا نهاية لإمكانيات على صعيد التوسّع البشري. |
Ama hiçbir şey karşılıksız değil, çünkü hiçbir güvence yok. | Open Subtitles | ماعدا أنه لا يوجد أحد حر لأنه لا توجد ضمانات |
hiç birimiz Playboy dergisini görmememize rağmen, görmüş gibi davranıp, | Open Subtitles | وبالرغم من أنه لا يشاهد أحد منا مجلة بلاى بوى |
Son 15 yılda kusursuz tek bir vücudun olmadığı sonucuna vardım. | TED | على مدى 15 سنةً الماضية، وصلت إلى استنتاج يقول أنه لا يوجد جسم مثالي. |
Birincisi, vücutta hiçbir şey diğerlerinden bağımsız şekilde olmaz. | TED | الأول هو أنه لا يوجد شيء يحدث في الجسد بصورة منعزلة عن باقي الجسد |
Dilsiz hale gelmesi onun adına konuşmanız hakkını mı veriyor? Neden bahsediyorsunuz siz? | Open Subtitles | منفتحة لدرجة أنه لا يمكنها التعبير عن نفسها ليلا و جعلتك تفعل ذلك؟ |
Bu tabloda sorun şu, bir duygunun ne olduğunu tam olarak anlatmıyor. | TED | المشكلة في هذا التصوّر هو أنه لا يوضح بالكامل ما هي العاطفة. |
Beş ya da beş milyon Yahudi, senin için fark etmiyor değil mi? | Open Subtitles | 5 يهود و 5 ملايين، وأنا أعتقد أنه لا اختلاف لكم، أليس كذلك؟ |
Aynı şeylerin burada olmayacağını kim bilebilir ki. İsrail bizim sigorta poliçemiz. | Open Subtitles | من الذي يقول أنه لا يحدث هذا هنا اسرائيل هي بوليصة التأمين |
Dışarda biftek yerken ve olması gibi değilse biftekle beraber yerim. | Open Subtitles | أتناوله مع اللحم عندما أكون بالخارج رغم أنه لا يكون جيدا |
onun geleceğinde beladan başka bir şeyin olmadığının farkına vardım. | Open Subtitles | كنت قد رأيت أنه لا يوجد سوى المشاكل في مستقبله |
Wall Street'te dost diye bir sey yoktur demistin ya. | Open Subtitles | و لكنك قلت أنه لا يوجد أصدقاء في وول ستريت |