Bir aktivist olarak kadın olarak doğmanın tehlikeli olduğu çeşitli bölgelere gittim, örneğin kadınların bedenleriyle savaşılan doğu Kongo gibi yerlere. | TED | وكناشطة، سافرت إلى العديد من الأماكن حيث من الخطر أن تولد النساء هناك، كغرب كونغو، حيث تشنّ الحروب على أجساد النساء. |
Oysa ki operasyonun gece vakti yapılmasının çok tehlikeli olacağını söylemiştik. | Open Subtitles | أخبرناهم انه من الخطر جداً ان نقوم بهذه العملية في الليل |
Karanlık çökmeden geri dönmek için geç kaldık, gece gitmek de çok tehlikeli. | Open Subtitles | من المتأخر جدا الرجوع قبل حلول الظلام ومن الخطر جدا الذهاب في الليل |
Buradayız, çünkü babası onu Savaş Dairesi'nin bulabileceği tehlikeden en uzak yere gönderdi. | Open Subtitles | نحن هنا لان والده ابعده عن الخطر حتى يستطيع مكتب الحرب ان يجده |
"Özellikle tehlikenin onlara en dostça kılıkta geldiği bu ortamda.. | Open Subtitles | فإن الخطر في أغلب الأحيان يكون مخفي داخل الأطعمة الجذابة |
Merak etme, tehlikede değiller, bilâkis.. | Open Subtitles | إطمئني وإرتاحي فهم بعيدون عن الخطر تماماً، بل على العكس |
tehlikeli bölgeden uzak durman gerekiyordu. Sadece bilgi toplamalısın. Duydun mu? | Open Subtitles | كان من المفترض أن تبقي خارج منطقة الخطر أتفهمين هذا ؟ |
Seni son gördüğümüz zaman birlikte olmamızın çok tehlikeli olduğunu söylemiştin. | Open Subtitles | آخر مرة رأيناك , قلت أنه من الخطر أن نكون معاً |
Ben, yani İnanılmaz Bay Acı ve benim güvenilir Yardımcım tehlikeli Arkadaş. | Open Subtitles | التي أقوم بها بنفسي , سيد الألم المدهش ومساعدي الأمين فتى الخطر |
Er ya da geç, tehlikeli bile olsa denemek zorundalar. | Open Subtitles | لكن في النهاية، عليهم أن يعبروه، بغضّ النظر عن الخطر |
Tüm bu gıdalar ile beni yalnız bırakmanın tehlikeli olduğunu biliyorsun. | Open Subtitles | تعلم أنه من الخطر أن تتركني لوحدي مع كل هذا الطعام |
Ama şu anda karşı karşıya olduğunuz şey, en az diğerleri kadar tehlikeli. | Open Subtitles | ولكن الحقيقة هي أنك تواجه نوع من الخطر الآن وهو ليس أقل خطورةً |
Bunu sadece, eğer benim oğlum ve senin oğlun tehlikeden uzaksa yapabilirim. | Open Subtitles | والطريقة الوحيدة لفعل ذلك هي معرفة إن إبني إبنك بعيد عن الخطر |
Askerleri tehlikeden kurtarmak için güvenli olmayan bir yerden zorla geçirmek. | Open Subtitles | ترهيب حتى النهاية فرض حالة غير آمنة لتحرير الجنود من الخطر |
tehlikenin üstüne gidip dilini koparıp kulağını çeker... suratımı komik şekillere sokarım. | Open Subtitles | واستيقظ فوق الخطر واشده الى اذنى واسخر منه واجعل منه وجوه مضحكه |
O, ölümcül tehlikenin farkına vardığında bile neşeli bir haldedir. | Open Subtitles | لقد تقبل الخطر المميت الذي يواجهه بنوع من الحيوية الشديدة |
Gizli Dosyaların kapatılmasının sadece başlangıç olduğunu, ...daha önce hiç bu kadar büyük bir tehlikede olmadığımızı söyledi. | Open Subtitles | قال إغلاق الملفات المجهولة فقط البداية. بأنّنا ما سبق أن كنّا في الخطر الأعظم. |
Aynen. Canlı virüsün tehlikesi vahşi formuna dönüşüp taşıyıcıyı öldürebilme olasılığı. | Open Subtitles | الخطر الوحيد بالفيروس الحي، هو إمكانية عودته للطبيعة الوحشية وقتل المُستضيف |
Kavga ederken beni aerodinamik hale getiriyor. tehlikeyle baş edebiliyorum. | Open Subtitles | هذا يجعلني سريع الحركة عندما أقاتل يمكنني التعامل مع الخطر |
O zaman onun "suçluluk hissetmek... tehlikelidir" deyişini bir çeşit zayıflıktır diye yorumlayabiliriz. | Open Subtitles | ..ربما أنه يقول هذا من الخطر أن تشعر بالذنب بأنه نوع من الضعف |
Harita da, benim "risk kuşağı" adını verdiğim şeyi gösteriyor. | Open Subtitles | وما تظهره هذه الخريطة هو ما أطلقت عليه طريق الخطر |
İmparatorluğun üzerine çöken tehlikelerden bizi koru. | Open Subtitles | قومى بحمايتنا من الخطر المخيم على الإمبراطورية |
İnsan olduğu için, zarar görme tehlikesiyle karşı karşıya olursunuz. | Open Subtitles | انه يصبح الناس لكي تعرف الخطر من أن يقوم بتشويهك |
Korku, görünen tehlikeleri daha da büyütür. En azından senin durumunda böyle. | Open Subtitles | وغالبا ما يفوق الخوف الخطر الذي نتوجس منه، وهذا ما كان بحالتنا |
Şimdi, amigdala bizim erken uyarı dedektörümüz, bizim tehlike dedektörümüz. | TED | تعتبر اللوزة كاشف للإنذار المبكر لدينا، كاشف الخطر الخاص بنا. |
Ya da gözü bir tehdidi görsel olarak veya skoplarından birinde algılar algılamaz pilotun düşünce itkileri, tehdide füze yolluyor. | Open Subtitles | أو سرعان ما تدرك عينه خطراً إما بصرياً, وإما على إحدى شاشات الرادار إندفاعات أفكاره توجه الصواريخ على ذلك الخطر |
Ekonomi üzerindeki bu tehlikeyi gördükten sonra, bu soruna bir çözüm bulmamız gerektiğini düşündüm. Tüm bunlara yaklaşımım bu. | TED | وبالتالي بالنظر إلى هذا الخطر على الاقتصاد، فكرت أننا في حاجة إلى حل لهذا المشكل. هذه مقاربتي لكل هذا. |
Ilıman bölgelerde nüfus yoğunluğu hızlı değiştiğinden oradaki kartallar fazla üreyerek riski dağıtırlar. | Open Subtitles | فى المناطق المعتدله تزيد الأعداد بسرعة لذا توجد عقبان تنشر الخطر بتربية المزيد |