ve güvenlik hissimizi o iniş çıkışların vereceği tatmin duygusuyla değiş tokuş ediyoruz. | TED | الشعور بالامان والاطمئنان وذلك الشعور الثابت من الرضا بدلاً عن تلك اللحظات التي نصل بها الى حافة حدود السعادة |
Fark ettiğim diğer şeyse iş tatmin çıtamı önemli ölçüde yükseltti. | TED | وشيء آخر استدركته، ويجعل الرضا عن وظيفتي أمراً عسيراً. |
New York'luyum, yani burada yüzde yüz tatmin var. | TED | الآن، أنا من نيويورك، لذلك فإن نسبة الرضا هنا 100 في المئة. |
Sadece bir tane, büyük stres ya da memnuniyet anlarında. | Open Subtitles | اسمح لنفسي بتدخين واحدة فقط في أوقات الاجهاد أو الرضا. |
Salon neşe ile dolu. memnun olduk. | TED | هذه الغرفة مليئة بالسعادة. كان هناك الرضا. |
Bu örüntüleri keşfetmek ne kadar çok eğlenceliyse, neden doğru olduklarını anlamakta, bir o kadar tatmin edici. | TED | الآن، والذي بنفس القدر من المتعة هو أن نكتشف تلك الأنماط، إنه غاية في الرضا أن نفهم لماذا هى صحيحة. |
Bu yüzden bunun gibi sorulara baktığınızda, hayattan tatmin, görüyorsunuz ki her bir gelir basamağı ile birlikte hayattan tatmin de yükseliyor. | TED | واذا نظرتم الى أسئلة كهذه، الرضا عن الحياة ، ترى الرضى عن الحياة يرتفع مع كل درجة من الدخل. |
Bu tasları fırçalamak beni pek tatmin etmiyor ve sanırım sebebini biliyorum. | Open Subtitles | شيء ما وراء تنظيف هذه الصخور يشعرني بعدم الرضا. وأظنني أعرف ماذا يكون. |
İyileşmiyor zaten. Bırak da tatmin olayım. | Open Subtitles | هو لن يشفى على اية حال ولكنى احاول أن أحصل على بعض الرضا |
Aynı zamanda, en tatmin edici. | Open Subtitles | حسناً إنه أكثر الأعمال بعثاً إلى الرضا كذلك |
Benim tanıdığım yükselmişler oldukça tatmin olmuşlardı. | Open Subtitles | تمتلك الكائنات الارتقائية كل الرضا الذي يحتاجه المرء |
Çünkü senin düşüncene göre ben empati kuramıyorum ve bu yüzden nasıl bundan tatmin olabilirim? | Open Subtitles | لأنه برأيك لا يوجد لدي تعاطف, و أيضاً كيف يمكني أن أحصل على الرضا من ذلك؟ |
Cinsel sadist, gönüllü bir ortakla tatmin olmaz. | Open Subtitles | المجرم السادي لا يجد الرضا في شريكة تطيعه |
CA: Seth, bizler her ay çalıştığımız yerlerde bilirsin birşeyler üretiyoruz ve bundan dolayı da bir tür memnuniyet duyuyoruz. | TED | كريس: سيث, معظمنا يعملون في مجالات نحصل فيها على نتائج شهرية فنشعر ببعض الرضا. |
Espri anlayışınızı koruyor olmanız memnuniyet verici. | Open Subtitles | أيها السادة , انه شيء يبعث على الرضا أن أراكم و أنتم ما زلتم تتحلون بروح الفكاهة |
Çok tuhaf, ne zaman seni görsem halinden hiç memnun görünmüyorsun. | Open Subtitles | من المضحك أنه كلما التقيت بك لا يبدو عليك الرضا |
24 Eylül. Oyunculara yeniden yazılmış sahneleri verdim. Herkes memnun görünüyordu. | Open Subtitles | سبتمبر 24 ، قمت بإعطاء طاقم التمثيل التعديل فى النص ، يبدو عليهم الرضا |
Seni bilemem; ama ben, yavru penguenlerin yuvasının erimesine mani olmanın verdiği hazzı yeterli bir ücret olarak görüyorum. | Open Subtitles | أسمع .. لست أدري عنك لكن الرضا الناتج عن منع ذوبان قمم الجبال الجليدية |
Evet, doğru ve ona beni ele geçirdiğine dair tatmini yaşatayım. | Open Subtitles | من كانت تلك الشقراء ؟ اه , نعم واعطيه الرضا |
Sadece bir romantik komedi filmi izlemenin bile ilişki memnuniyetini dibe düşürdüğü ortaya çıktı. | TED | اتضح أن مُجرد مشاهدة الكوميديا الرومانسية تتسبب في هبوط الرضا عن العلاقة |
Çünkü Jack Warner bunun kötü bir fikir olduğunu düşünüyordu ve o şerefsize haklı çıkmanın tatminini yaşatmak istemedim. | Open Subtitles | لأن جاك وارنر ظن أنه فكرة سيئة ولم أرد إعطاء ذاك الحقير الرضا لكونه محق |
İş yerinde performans ve memnuniyeti aynı anda iyileştirirsiniz, çünkü her iki karmaşıklığa da mani olan temel nedeni kaldırdınız. | TED | و في نفس الوقت سوف تحسّن الأداء و الرضا في العمل لأنك قد أزلت السبب الرئيسي الذي يعطل تعقيدات الاثنين. |
Yatak odasındaki tatminsizlik boşanma sebeplerinin başında geliyor. | Open Subtitles | عدم الرضا في غرفة النوم واحد من الأسباب الرئيسية للطلاق. |
Ve ona bu hazzı tattırmayacağım. | Open Subtitles | وأنّي لستُ أهبه ذلك الرضا. |