Bahse girerim zehirli kabarcıklarla dolu olan şişelerin hepsini orada saklıyorlardır. | Open Subtitles | أنا متأكد من أنه حيث يحتفظون بالقوارير المليئة بالجرعات السحرية الفوارة |
Neden boş kovanları içleri Wraith dolu olanlardan daha korkutucu buluyorum? | Open Subtitles | لماذا أَجِد سفن الخلاياَ الفارغةَ مخيفةَ أكثر مِنْ تلك المليئة بالأشباح؟ |
Mallarla dolu bu şehrin en güzel yanı ise kadınlardı. | Open Subtitles | وأفضل شيء فى هذه البلدة المليئة بالموارد الوافرة. هو النساء. |
Şeytanların dolandığı gecelerden Kızılderililerle dolu ormanlardan ve daha kötü canavarlardan. | Open Subtitles | الشيطان الساكن فى الليل والغابة المليئة بالهنود والاسوء من ذلك الوحوش |
Ama bir oda dolusu insanı üç kişiye indirmek zorundasın. | Open Subtitles | لكن عليك تقليص هذه الغرفة المليئة بالأرقام إلى ثلاثة أشخاص |
Bilgisayar oyunların arasında bile, size şu anda bu aksiyon dolu bilgisayar oyunlarını anlatıyorum. | TED | وحتى في ألعاب الفيديو، وأنا أحدثكم الآن عن ألعاب الفيديو المليئة بالإثارة، |
Nihayetinde orası Roma'nın serseri ve hayat kadınlarıyla dolu yeri. | TED | بالنهاية، هو جزء من روما المليئة بالحلاقين والعاهرات. |
Düşünün bir: İri, terli, dövmeli bir adam, üzerinde kovboy şapka ve pantolonu dövüş ringinde, ve arena tezahürat yapan fanlarla dolu. | TED | تخيل هذا: رجل ضخم متعرق وموشوم بقبعة وسراويل رعاة البقر، واقف في الحلبة بينما تشجعه الساحة المليئة بالمعجبين. |
kendilerini içi petrol dolu bu ağir suda yüzerken buldular. | TED | و كان قد انتهى بهم الأمر يسبحون في مياه التي تفرغ من حجر التوازن المليئة بالنفط |
Çöplerle dolu bahçelerde oynardım | Open Subtitles | لعبت في الساحات الخلفية المليئة بالقمامة. |
-Genç ve güzel fıstık dolu bir yerde neden bizim masamıza gelmeyi seçtin? | Open Subtitles | حسنًا، من تلك الغرفة المليئة بأكملها بالحسناوات، الجميلات والشابات ما الذي جعلك تأتي إلى طاولتنا؟ |
"Kafası et dolu yumurta misali sorularla dolu. " | Open Subtitles | رأسي مليءٌ بالشجار كالبيضة المليئة باللحم |
Başkan Johnson delik deşik ve ipuçlarıyla dolu... kan içindeki limuzinin yıkanıp tamir edilmesini emretti. | Open Subtitles | الرئيس جونسون أمر بالليموزين الغارقة في الدماء المليئة بثقوب الرصاص والقرائن ليتم غسلها و إعادة بنائها |
Örneğin kaliteli okullarımız, kitap dolu kütüphanelerimiz... şampuanlarımız var. | Open Subtitles | ، كالمدارس الجيدة ، والمكتبات المليئة بالكتب . والشامبو |
Ne güzel bir bale... form ve renklerle dolu. | Open Subtitles | يا لهذه الباليه الناتجة المليئة تماماً بالشكل واللون |
Ne güzel bir bale... form ve renklerle dolu. | Open Subtitles | يا لهذه الباليه الناتجة المليئة تماماً بالشكل واللون |
Suç dolu hayatımda geçirdiğim en kolay sorgulamaydı. | Open Subtitles | تلك هي أسهل طريقة للإستجواب التي تعلمتها من حياتي المليئة بالجرائم |
Bugün o çocuk sokakta yürüyor,... ..sokak çöp dolu, yüzlerin yarısı kara,... ..tersane kapanmış durumda, sadece benzin istasyonunda kalan işler durmakta. | Open Subtitles | في ذلك اليوم .. يمشي هذا الطفل بالشوارع المليئة بالنفايات |
Diğer verileri, bu sayfalar dolusu olan ve birşey söylemeyen diğer verileri bu şekilde özetliyoruz. | TED | كل هذه الصفحات القديمة المليئة بالارقام والقيم الغير مفيدة نحن نقوم بتلخيصها |
İşte nihayet, beş yıldır pire kaynayan köylerde... karın tokluğuna çalıştıktan sonra... sonunda ait olduğumuz yere döneceğiz. | Open Subtitles | لذا، أخيراً بعد خمس سنوات من أكل الفتات في القرى المليئة بالبراغيث، أخيراً سنعود إلى حيث ننتمي |
Selam, ey Tanrının lütfuna erişen kız! Rab seninledir. | Open Subtitles | "سيدتي مريم المليئة بالرحمة" "مولاي معك" |
Bizim palavracı gelin, aslında palavracı değilmiş. | Open Subtitles | لقد توضح أن العروس المليئة بالتفاهات ليست كذلك. |