Tamam, biz kendimize sormalıyız, biz kölesiz bir dünya içinde yaşamak istiyor muyuz? | TED | حسنا، ينبغي أن نسأل أنفسنا، هل نحن راضون بالعيش فيه عالم فيه استعباد. |
Bu etrafı talan etme politikana devam edersen bu odada yaşamak zorunda kalacaksın. | Open Subtitles | إذا تابعتَ سياسة الأرض المحروقة هذه فسينتهي بك المطاف بالعيش في هذه الغرفة |
Bu hayatın sağlıksız olduğunu düşündüm ve onu kırsalda yaşamaya ikna ettim. | Open Subtitles | شعرتُ أن حياة كتلك غير صحية و أقنعته بالعيش هنا في الريف |
Tek bir yerde yaşamaya inanmıyor musunuz, Bay Quick? Ailem taşındı. | Open Subtitles | انت لا تعتقد بالعيش في مكان واحد يا سيد كويك ؟ |
Var oluşunda yaşamasına izin ver. Işığının sıcaklığında güneşlenmesini sağla... | Open Subtitles | و اسمح له بالعيش في حضرتك و التمتع بدفء نورك |
Prenses kıyafetleri içinde ve bir kalede yaşamayı bekleyerek büyüdü. | Open Subtitles | بل نشأت على ارتداء فساتين الأميرات والرغبة بالعيش في قلعة |
Bu hisler senin yaşamana izin verdiğini fark etmenle artabilir. | Open Subtitles | يُمكن لهذا الشعور أن يزداد حدّة خلال الإدراك بأنّه سمح لكِ بالعيش. |
Eğer yarın evlenebilseydik, yılda 50 paund ile bile yaşamaktan mutlu olurdum. | Open Subtitles | لو نستطيع الزواج غداً سأكون سعيدة بالعيش براتب 50 باوند في السنة |
Hayır, bir süre yalnız yaşamak ve kendi kararlarını vermek isteyebilirsin. | Open Subtitles | لا، ربما عليكَ بالتفكير بالعيش لوحدك لفترة وجيزه و تقرر قراراتكَ |
Hayır, herkes aptal bir Kubbe'nin içinde yaşamak nasıl bir şey görsün diye. | Open Subtitles | كلاّ، ذلك ليعلم الجميع كيف هُو الوضع بالعيش في داخل هذه القبّة الغبيّة. |
Biz gerçekten kişilerin, eğer nedensiz makbul biçime katılmazlarsa, temel insanlıklarının reddedildiği bir toplumda yaşamak istiyor muyuz? | TED | وهل نرغب فعليا بالعيش في مجتمع يسلب فيه الناس إنسانيتهم الأساسية إذا لم يشتركوا في تشكيلة اعتباطية لما هو مقبول؟ |
Daha sık ve daha uygun fiyatlı otobüs seferleri, gençliğimiz tarafından arzulanıyor. Ayrıca artık araba süremeyen ve bağımsız yaşamak isteyen yaşlı insanlar da bunu destekliyor. | TED | فخدمة النقل بالحافلات الأكثر شيوعًا والأقل تكلفة هي المرغوبة بين الشباب. وكذلك تساند كبار السن الذين يأملون بالعيش المستقل. بعد أن لم يعد باستطاعتهم قيادة السيارات. |
Bu kadar bedeli varken yaşamaya nasıl devam edebilirim ki? | Open Subtitles | مثلنا تماماً . آني لي الإستمرار بالعيش بهذه الكلفة ؟ |
Gazetecilik oynayarak yaşamaya devam etmekse niyetin bir daha asla çıkma karşıma. | Open Subtitles | ان اردتي الاستمرار بالعيش و لعب دور الصحفية لا تظهري ابدا امامي |
Barışçıl ve zengin yaşamaya izin verilenlerin sayısı tarafından ölçülüyor, bu yüzden. | Open Subtitles | تُقاس بعدد من سُمح لهم بالعيش في سلام و ازدهار بسبب ذلك |
Müşterimin izniyle, insanların yaşamasına imkan verilmiş bir yer. | Open Subtitles | بل هي مجرد مكانٍ يسمح . رئيسي للبشر بالعيش فيه |
Orada yaşamayı bilemiyorum, ama içeriye bir göz atmak isterdim. | Open Subtitles | انا لا اهتم بالعيش به ولكنى ارغب فى القاء نظرة عليه من الداخل |
Sadece bu nedenle yaşamana izin verdim. | Open Subtitles | سمحت لك بالعيش من أجل القيام بهذا ليس إلا. |
Yani, lütfen, ailenden uzakta tek başına yaşamaktan gerçekten mutlu musun? | Open Subtitles | أقصد، بربك، هل أنت بالفعل سعيد بالعيش لوحدك بعيداً عن عائلتك؟ |
Çevremde uygun bir destek buldum ve geçmişte olanla yaşamama izin verdim. | TED | ولدي الدعم المناسب حولي للسماح لي بالعيش مع كل ماحدث |
Sizinle birlikte yaşama umudu harika bir şey. | Open Subtitles | أعتقد بأنه أمر مجيد بأن يكون لدي الأمل بالعيش معك. |
Sosyalist cennetinizde yaşamamıza izin verin en azından. | Open Subtitles | حسناً، أتسمح لنا على الأقل بالعيش بجنتك الاشتراكية؟ |
Uzun yaşayacak kadar şanslıysak, Alzheimer beynimizin kaderi olacak gibi gözüküyor. | TED | لذلك إن كنا محظوظين بالعيش لعمرٍ مديد، فيبدو أن مرض ألزهايمر سيكون مصير عقلنا. |
Ve o benim yaşayıp yaşamamam konusunda karar verecek. | Open Subtitles | وها هو يصدر الأحكام عما إذا كان مسموحاً لي بالعيش |
Bu şekilde yaşayarak, plansız çalışarak ana göre tepki verebildim ve o an ne yapmanın önemli olduğuna karar verebildim. | TED | بالعيش بنفس الطريقة وبالعمل من دون أي خطة محددة كنت أتفاعل مع تلك اللحظة و أقرر، نعم من المهم فعل ذلك الآن. |
Sen altında bezle dolaşırken, ben itfaiye istasyonunda yaşamanın hayalini kuruyordum. | Open Subtitles | انا أقصد انني حلمت بالعيش هنا بينما انت ما تزال بالحفاظات |
Tamam, eğer bir gün içerisinde herhangi biri telefon ederse yaşayacağım. | Open Subtitles | لو تلقيت اتصالاً هاتفياً واحداً خلال الـ24 ساعة المقبلة ، سأستمر بالعيش |
Senden ayrı yaşayamam. | Open Subtitles | سوف أنفصل عنكِ أنا لا أستطيع الإستمرار بالعيش هكذا |