Apandisinizin yıllar önce alındığını Bayan Jenkins'e tek bir şartla söylemem. | Open Subtitles | أن زائدتك الدودية قد تمت إزالتها منذ سنوات ، بشرط واحد |
Ya da yarın, Lisbon'a dönebilirsiniz. Bir şartla. | Open Subtitles | يمكنك الرحيل إلى لشبونة غداً، بشرط واحد. |
Ya da yarın, Lisbon'a dönebilirsiniz. Bir şartla. | Open Subtitles | يمكنك الرحيل إلى لشبونة غداً، بشرط واحد. |
Fransızlar hepinizi salıvermeyi kabul etti. Bir daha buraya ayak basmamanız şartıyla. | Open Subtitles | وافقت الحكومة الفرنسية على إطلاق سراحكم بشرط أن لا يعود أحد منكم |
Öğretmenliğini engellemediği sürece, neden olmasın? | Open Subtitles | لما لا تجرّب التمثيل بشرط ألا يتعارض مع تعليمك |
Tek bir şartım var... sattığın her ceset başına bir pound istiyorum. | Open Subtitles | بشرط واحد أنا أريد جنيهًا واحدًا لكل جثة تبيعها |
Bir şartla. Bana şimdi burada verirsen onu! | Open Subtitles | بشرط واحد أن تأخذني الآن, في هذا المكان هنا |
Tamam, 1 0 olsun. On dolara götürürüm, ama bir şartla. | Open Subtitles | حسنا , سأوصلك مقابل 10 دولارات بشرط واحد |
Ama tek bir şartla. Silahlarınız bizde kalacak. | Open Subtitles | و لكن بشرط واحد يجب أن تتركوا أسلحتكم معنا |
Sıcak noktayı bulabilirim, Lorne ama tek bir şartla. Onlarla gitmek zorundasın. | Open Subtitles | يمكننى أنأعثر لك على بقعة ساخنة لكن بشرط واحد , أن تذهب معهم |
Pekala, Bayan Brown, bu odayı tek şartla alırım. | Open Subtitles | وي حسنا ، سيدة براون ، سآخذ هذه الغرفة لكن بشرط واحد |
Teklifini bir şartla kabul ediyorum. Muhbiri bulacak ve içeriyi temizleyecek. | Open Subtitles | أوافق على عرضه بشرط يجد الجاسوس وينظف جماعته |
Fakat tek bir şartla nasıl gideceklerini anlatır. | Open Subtitles | هو يخبرهما أنه سيأخذهما إلى ذلك المكان بشرط واحد |
Bir şartla: Batı Almanya'da üsse girişte ve çıkışta hiç bir faaliyette bulunmayacaksınız. | Open Subtitles | بشرط واحد يمكن من اتخاذ أي إجراء في ألمانيا الغربية |
Bu uygulamayı yüklemem şartıyla kabul etti. Annem beni delirtiyor, bak. | Open Subtitles | حصلت عليه بشرط أن أُثبِت هذا التطبيق والدتي تقودُني للجنون, أُنظرن |
Zaten biliyorsun, onun iyi bir şoför olduğunu kabul etmen şartıyla, seni her zaman affeder. | Open Subtitles | ولكنك تعرف, أنه يغفر لك أي شيء بشرط أن تعترف السائق الأفضل |
Hemen on bin dolar, önümüzdeki iki yıl içinde de on bin dolar daha... eyalet sınırları dışında kalman şartıyla. | Open Subtitles | عشرة الاف دولار الآن و 10 ألاف أخرى خلال العامين القادمين بشرط أن تبقى خارج الولاية |
Tamam, iyi bir eğitim alığım sürece. Ben varım. | Open Subtitles | حسناً, بشرط أن احظى بتعليم جيد أنا موافق |
Anlaştık ama bir şartım var. Para hazır oluncaya kadar bir içki içeceğiz. | Open Subtitles | اتفقنا بشرط واحد ابقي وتناولي مشروب لنحتفل |
Ve aşk eğer gerçekse, ancak o zaman bir çözüm olur. | Open Subtitles | لهذا الحب يعتبر الحل ولكن بشرط أن يكون حقيقي |
Çok. Tabii bilgi yeterince iyiyse ve kıçını sabunlamayı bırakırsan. | Open Subtitles | جدا، بشرط أن تكون المعلومات مفيدة وأن تتوقف عن التصبن |
Bir erkeği doyurmaktan asla rahatsız olmam. eğer iştahı yerindeyse. | Open Subtitles | تغذية رجل لا تزعجني اطلاقا بشرط ان يكون شهيته مفتوحة |
Bunun üzerine Persephone, geri dönmesi koşuluyla, canlıların dünyasına gitmesi ve karısı Merope'yi cezalandırması için izin verdi. | TED | فأعطته بيرسيفون الإذن بالعودة إلى عالم الحياة ومعاقبة ميروبي، بشرط أن يعود بعد أن ينتهي. |
Ve o da diziye katılmak için arayıp senin rica etmeni şart koşuyor. | Open Subtitles | ويقول أنه سيوافق إلا بشرط واحد وهو أن تتصلي به وتطلبينه |
Bunun tek şartı... Chi Soo'yu dükkândan ve Bayan Yang'tan ayırman. | Open Subtitles | بشرط أن تقطع تشا تشي سو من المحل ومن الآنسة يانغ |
Bay Pinson benimle evlenmeye kararlı ama tek koşulla evliliğimiz için ikinizin de rızasını almak koşuluyla. | Open Subtitles | السيد (بينسون) مصمم على الزواج بي لكن فقط بشرط واحد هو أن يحظى بقبولكما معاً على الزواج |