Ve bu kemik süslenmiştir, ışığın kafatasından saçılmasıyla gördüğünüz gibi, boşluklarla, yani soluduğumuz havayı ısıtan ve nemlendiren sinüsler ile. | TED | وهذا العظم يتخلله، كما ترون، ضوء ساطع من خلال الجمجمة مع تجاويف والجيوب الأنفية، التي تدفئ وترطب الهواء الذي نتنفسه. |
İnan bana, kalbini ısıtan bir müzik varken başkasını bulmak gibisi yoktur. | Open Subtitles | صدقني لا يوجد شيء مثل عثور بعضنا على الآخر عندما يكون هناك موسيقى تدفئ القلب |
İçinizi ısıtır, yüreğinizi coşturur. | Open Subtitles | أنها تدفئ لاأحشاء وتفرح القلب |
Bizim bütün laboratuarı ısıtır. | Open Subtitles | -تستطيع هذه أن تدفئ معملنا بأكمله |
Ellerimi ısıtıyor. Annem öğretmişti. | Open Subtitles | ، احب فعل ذلك، تدفئ يداي، والدتي علمتني ذلك |
Onların senin tenine değmesi benimkini ısıtıyor. | Open Subtitles | التفكير بأنها على بشرتك تدفئ قضيبي |
4 milyar yılı aşkın bir süredir Güneş, gezegenimizi ısıtan ve besleyen bir dost oldu. | Open Subtitles | لأكثر من 4 مليار سنة كانت الشمس حليفا تدفئ وتغذي كوكبنا |
Kalbimizi ısıtan böylesi ender anlarda... | Open Subtitles | ...إحدي هذه اللحظات التي تدفئ قلوبنا |
Tuscany'de bir çiftlikte gözüm vardı. Orada güneş insanın içini ısıtır. | Open Subtitles | أعجبتني مزرعة في (تسكانيا)، حيث تدفئ الشمس جلدك. |
Yüreğinizi ısıtıyor | Open Subtitles | "أن رؤيتها تدفئ القلب" |