Yani Sovyetler Birliği ve Çekoslavakya'nın olduğu gerçeğini göz ardı edin. | Open Subtitles | إذن تجاهلوا حقيقة أنه هناك إتحاد سوفييتي و تشيكوسلوفاكيا |
Eğer birisi seninle birlikte olduğu gerçeğini saklamaya çalışıyorsa bu gerçek bir ilişki değildir, dostum. | Open Subtitles | اذا ما كان أحدهم يحاول اخفاء حقيقة أنه فى خضم علاقة معك فهذه ليست ماهية العلاقة الحقيقية |
Onlara işkence etmediği ve cinsel taciz yapmadığı bir gerçek ve onları vicdan azabı gösteren uyuma pozisonunda bırakıyor. | Open Subtitles | حقيقة أنه لا يعذبهم أو يسيء لهم جنسيا و يضعهم و كانهم نيام مما يشير للندم |
Az önce bitkisel hayattan çıkmış olmasının yanında adamın ehliyeti bile yok. | Open Subtitles | بجانب حقيقة أنه استيقظ لتوه من حالة سبات ليس لديه رخصة |
İnsanları öldürüyor olduğu gerçeği olmasa, çok eğleniyordum. | Open Subtitles | لولا حقيقة أنه كان يقتل الناس طوال الطريق |
Dünyaya gelmiş olması gerçeğinden nefret ediyor olabilir ya da hayatında doğumla ilgili travmatik bir değişiklik gerçekleşmiş olabilir. | Open Subtitles | قد يكون كره حقيقة أنه ولد او قد يكون مر بحدث صادم مغير للحياة مرتبط بالولادة |
Hiç kimsenin ona sahip olmaması gerçeği, belki de başarabileceğimiz anlamına geliyor. | TED | حقيقة أنه ليس ملكاً لأحد قد تعني أننا سننجح. |
5. katta olduğu gerçeğini tam anlayamamış olsa da. | Open Subtitles | حتى وإن لم يُدرك بشكل كامل حقيقة أنه في الدور الخامس |
Ve bir şeylerin eksik olduğu gerçeğini görmezden geldim. | Open Subtitles | لذلك كنت أتجاهل حقيقة أنه يوجد شيء مفقود هنا |
Buna inanmıyor olmanız köleliğin yaşanmış olduğu gerçeğini değiştirmez. | Open Subtitles | ما يحتاج إنك تؤمن بها لا يغير ذلك من حقيقة أنه كان هنالك عبيد |
Farklı olduğunuzu biliyorum ama bu, içinizde sizi zehirleyen bir şey olduğu gerçeğini değiştirmiyor. | Open Subtitles | أعلم أنك مختلف لكن هذا لا يغير حقيقة أنه يوجد بداخلك شيء يسممك |
Connie, hapishanede olduğu gerçeğini nasıl açıklayacağız? | Open Subtitles | كونى ,كيف سنوضح حقيقة أنه كان في السجن؟ |
Bu, onun hala şeytanın kötü eli olduğu gerçeğini değiştirmiyor. | Open Subtitles | هذا لا يغير حقيقة أنه مثال للشر |
Bunu sana kimsenin yaptıramayacağı bir gerçek olmasaydı bu akşam Avrupa'daki bir yatılı okula sevk ettirirdim seni. | Open Subtitles | وإن لم يكن بسبب حقيقة أنه لا أحد سوف يقبلكك كنتُ لأشحنك إلى مدرسة في أوروبا الليلة |
Bunları yaptığı bir gerçek. | Open Subtitles | حقيقة أنه أعاد هذا القدر.. |
- Olur! Az önce bitkisel hayattan çıkmış olmasının yanında adamın ehliyeti bile yok. | Open Subtitles | بجانب حقيقة أنه استيقظ لتوه من حالة سبات |
O larvaların arabada olmasının tuhaflığından başka demek istiyorsun. | Open Subtitles | التي وجدت في السيارة أتعني غير حقيقة أنه كان هناك يرقات ذباب بالسيارة |
Sana çıplakken dokunmuş olduğu gerçeği varken, nasıl kendini iyi hissedersin? | Open Subtitles | كيف لا تمانعين حقيقة أنه يلمسكِ و أنتِ عارية؟ |
İyiye gidiyor olduğu gerçeği yanıldığımızı mı gösteriyor? | Open Subtitles | وهل حقيقة أنه يتحسّن هي دليل على أننا كنا مخطئين؟ |
Başka bir yardımcıya da böyle yaklaşmasının çevresel ilgisi olması gerçeğinden başka. | Open Subtitles | حقيقة أنه تقرب من مسَاعِدة قانونية أخرى له تأثير ضعيف على هذه القضية |
Gerçekten de kimse biliyor gibi değil ama bunun hiç de önemli olmaması kelimeleri nasıl anlamlandırdığımıza dair bir şeyler anlatır. | TED | يبدو أن لا أحد يعرف، ولكن حقيقة أنه لا يهم تخبرنا بشيء حول كيفية إضافة المعنى إلى الكلمات. |