tüm öğleden sonramı güneşin altında bir ambardan manken atarak geçirdim. | Open Subtitles | أمضيتُ المساء كلّه تحت الشمس في إلقاء الدمى عن أحد المستودعات |
Tanımadığınız bir kız için tüm geleceğinizi riske atmaya gerçekten hazır mısınız? | Open Subtitles | أأنت مُستعدّ حقاً للمُخاطرة بمُستقبلك كلّه من أجل فتاة لا تعرفها أبداً؟ |
Benimle birlikte gelecekten geliyor. Bütün bunlar tesadüf mü sizce? | Open Subtitles | يأتي برفقتي من المستقبل، أتعتقد حقّاً أنّ هذا كلّه صدفة؟ |
Sonunda Bütün parayı alıyor ve hayatının şahane olduğunun farkına varıyor. | Open Subtitles | حيث ينال المال كلّه في النهاية، ويكتشف أن حياته رائعة بحقّ. |
Buz tavan mavi ve yeşil parlıyordu çünkü güneş çok yukarıdan buzların üzerine doğru geliyor ve Hepsini aydınlatıyordu. | TED | كان الجليد بالسقف يعكس لمعانا أزرق و أخضر لأنّ أشعة الشمس القادمة من فوق من بعيد كان تشعّ من خلال الجليد و تضيؤه كلّه. |
Hepsini alabilirsin... bize yolu söyledikten sonra. | Open Subtitles | أنت يُمكنُك أَنْ تَأخُذَ كلّه بعد أن تخبرُنا الطريقَ |
Sen göremesen de Her şeyin var olduğunu biliyorsun, değil mi? | Open Subtitles | لكنّك تعرف أن هذا كلّه موجود وإن لم يستطع رؤيته، صحيح؟ |
Ve bu makine, değişmek için yapılanmıştır. Bu tamamen değişimle ilgili. | TED | وهي مصممة لتتغير. يتعلّق الأمر كلّه بالتغير. |
Evrenin tüm tarihini gözden geçirmelisiniz. | TED | يجب إلقاء نظرةٍ شاملة على تاريخ الكون كلّه. |
Bunlar aslında yalıtılmış sistemler, dolayısıyla onları, tüm evrenin küçük ölçekli birer örneği olarak düşünebiliriz. | TED | إنّها بالأساس أنظمة منعزلة، لذا يمكننا التّفكير فيها كأنّها نسخة مصغّرة من الكون كلّه. |
Bunu iki açıdan istiyoruz gibi: Deli gibi hissetmek ve tüm hayat boyu sürmesi için aşık olmak istiyoruz. | TED | يبدو الأمر كما لو أننا نريد كلا الاتجاهين: نريد الحب لنشعر بالجنون، ونريده أن يستمر العمر كلّه. |
tüm dünyanın görmesini istemediğimiz şeyi paylaşmamamız söylenir. | TED | وأيضًا قيل لنا أن لا نُشارك أي شيء لا نرغب في أن يراه العالم كلّه. |
Bundan sonra sabahın üçünde gelip Bütün evi ayağa kaldırmak yok. | Open Subtitles | لا مزيدَ من المجيء بالساعةِ الثالثة وإيقاظِ البيتِ كلّه بعدَ الآن. |
Bana ilginç gelen, Bütün bunların ömür boyu tek eşliliğe değer veren bir kültürde olmasıdır. | TED | المثير للاهتمام بالنسبة لي هو أن هذا كلّه يحدث في الثقافة التي تقدّر الزواج الوحيد المستمر مدى الحياة. |
Bütün ömrümü sizinle bunu konuşarak geçirebilirim fakat yapmayacağım çünkü size bir çözüm sunduğumdan emin olmak istiyorum. | TED | يمكنني قضاء وقتي كلّه أحدثكم عن هذا الأمر، لكنني لا أريد ذلك، لأن ما يهمني أن أحدثكم عن حلٍ واحد. |
Bütün gece burada oturup tüfekle gelecek adamı bekledik ve sen şimdi bu işi oyuncak tabancanla yapmak istiyorsun ben de sana bunun lanet derecede amatörce olduğunu söylüyorum tamam mı? | Open Subtitles | والآن، قضينا الليل كلّه منتظرين وصول رفيقك مع سلاحه.. وأنت تريد أن تتمّ العملية مع مسدسك الخردة؟ صدّقني، هذا عمل الهواة |
Oburiks, Hepsini değil, sadece bir yudum | Open Subtitles | أوبيليكس ، ليس كلّه . فقط رشفة صغيرة نعم ، رشفة |
Hepsini içmedim ki Çekilin yoldan | Open Subtitles | لم أشربه كلّه إبتعد عن الطريق ايها الجندي |
Fotoğraftan gördüğümüz kadarıyla çıkıntılı gözleriniz olduğu için Hepsini almayacağız. | Open Subtitles | نحن لَنْ نَأْخذَ كلّه منذ أن نَعْرفْ مِنْ الصورةِ |
O sırada ben yatağın altında saklanıyordum. Her şeyi duydum. | Open Subtitles | كنتُ أختبئ تحت الفراش عندما حدث ذلك، سمعتُ الأمر كلّه |
Siparişiniz tekrardan hazırlanıyor ve tamamen bedava. Bütün harcamalar benden. | Open Subtitles | طلبٌ بديل يُحضّر لكم مجّـانًا، كلّه على حسابي |
O kadar da kötü değildi değil mi? Yani Herşey. | Open Subtitles | لم يكن سيئِ لذلك الحد ، أَقصد، لَيسَ كلّه. |
Biz bunların hepsine kolayca ulaşabilecek durumdayız. | TED | وهذا كلّه في متناولنا وبكلّ سهولة. |
Seni seviyorum ama hepsi bu. | Open Subtitles | يجب أن تفهم؛ يجب أن أرحل؛ أحبك يا رجل لكن سئمت الوضع كلّه |