Bu TED sahnesinde gerçekleşen ilk kostüm değişikliği bu yüzden, bence buna şahitlik ettiğiniz için şanslısınız. | TED | وهذا هو أول تغيير زي على منصة تيد، لذا يا رفاق أنتم محظوظون جداً لتشهدوا ذلك، على ما أعتقد. |
Benimle çalışabildiğiniz için çok şanslısınız. | Open Subtitles | أنتم محظوظون لأنكم تعملون معى، أليس كذلك؟ |
Bu güzel çocuklar, onların annesi olduğun için çok şanslılar. | Open Subtitles | هؤلاء الأطفال محظوظون لأن يكون لديهم أمك مثلك |
O harika bir kadındı ve onunla yaşadığımız için şanslıydık. | Open Subtitles | كانت إمرأة عظيمة ونحن محظوظون بالوقت الذي حظينا به معها |
Yani şansımız çok, çok yaver giderse günün ilerleyen saatlerinde bir şey öldürebiliriz. | Open Subtitles | لذا لَرُبَّمَا إذا نحن محظوظون جداً اليوم نحن سَنَكُونُ قادرون على قَتْل الشيءِ |
Onlar gibi dostlarımız olduğu için şanslıyız değil mi Fred? | Open Subtitles | ألسنا محظوظون لحصولنا على أصدقاء مثلهم ، يا فريد ؟ |
Seni bulduğumuz için şanslısın. | Open Subtitles | نحن محظوظون بأننا وجدناك عندما فعلنا ذلك |
Bu dünyada olmamız büyük şans çünkü Steve kendi dünyasına kolay kolay birini sokmuyor. | TED | إننا محظوظون كوننا جزءًا منه، لأن ستيف متسامح جدًا فيما يخصّ بتحديده مَنْ يتواجد هنا. |
Askerlerim, çok şanslısınız. Yakında gezegeniniz için savaşacaksınız. | Open Subtitles | أنتم رجال محظوظون, قريباً ستقاتلون من أجل كوكبم |
Avukatım golf sahasında olduğu için şanslısınız. | Open Subtitles | سأتكفل بهذا كم أنتم محظوظون أن المحامين في رحلة جولف |
Tek yaptığım, bu olduğu için şanslısınız. | Open Subtitles | أنت رجال محظوظون ذلك الذي كُلّ أنا كُنْتُ أَعْملُ. |
Siz şanslısınız. Benim büyüdüğüm yerde böyle bir yer yoktu. | Open Subtitles | أنتم محظوظون لم يكن لدي مكان كهذا حيث ترعرعت |
Hala açık olduğum için şanslısınız. | Open Subtitles | تعرفون ، أنتم أولاد محظوظون لإني لازلتُ أفتح |
Bu güzel çocuklar, onların annesi olduğun için çok şanslılar. | Open Subtitles | هؤلاء الأطفال محظوظون لأن يكون لديهم أمك مثلك |
Vampirler şanslılar. Başkalarından beslenebiliyorlar. | Open Subtitles | مصاصي الدماء محظوظون يستطيعون التغذي على الآخرين. |
Titanyum, çalışılması zor bir metal çoğu kişi nasıl çalışılacağını anlayamadı ama biz çok şanslıydık. | TED | العملُ صعبٌ مع معدن التيتانيوم، فكثيرٌ من الناس لا يعرفونُ آلية العمل لكننا محظوظون جدّاً. لقد عملتُ مع فريقٍ مذهل |
Jip bulduğumuz için şanslıydık çünkü bir gün önce elimizdeki tek jip bozulmuştu. | Open Subtitles | نحن محظوظون في الحصول علي سيارة جيب، يوم ما في الماضي، واحدة فقط تعطلت |
şansımız yaver gitti ve Bayan O'Shaughnessy hala oradayken yetiştik. | Open Subtitles | وكنا محظوظون ان وصلنا هناك خلال وجود الأنسة هناك, |
Belki bir dahaki sefere şansımız yaver gider. | Open Subtitles | لَرُبَّمَا، في المرة القادمة، نحن سَنُصبحُ محظوظون. |
Bulgularını bizimle paylaşmaları adına bu kadar kısa sürede buraya gelebildikleri için şanslıyız. | Open Subtitles | نحن محظوظون أنْ يشرفاننا في هذه العجالة ليشاركانا ما توصلا إليه من نتائج. |
Seni tanımadıkları için şanslısın. | Open Subtitles | نحن محظوظون لأنهم ليس لديهم فكرة عن هويتنا |
Siz İngilizlerin tuvaleti çok komik bulmaları ne büyük şans. | Open Subtitles | إنكم محظوظون ايها الإنجليز لأنكم تجدون الحمام مُسلياً. |
Ve eğer şanslıysak, incinebilir olacağı bir an olacaktır. | Open Subtitles | و إنا كنا محظوظون ، سيكون هناك لحظة حيث سيكون هو ضعيف |
Bugün burada aramızda bulunanlarla, ne kadar şanslı olduğumuzu kabul ederek başlayalım. | TED | بالنسبة لنا نحن من في هذه الغرفة اليوم، بدايةً لنعترف بأننا محظوظون |
Neyse ki hala ağaçlarda yaşıyorlar ve kuyruklarını yeni kaybettiler yoksa bizi çoktan def ederlerdi. | Open Subtitles | نحن محظوظون بأنهم لا يزالون خلف الأشجار ولم يظهروا سطوتهم بعد وإلا لكانوا طردونا |
Tabii bu işi yapabilecek kadar şanslıysanız. | Open Subtitles | هذا فيما لو كنتم محظوظون وحظيتم بعمل أولاً |
İşte bugün ne kadar şanslıyız ki televizyona çok yakışan CBI dedektiflerimiz buradalar-- | Open Subtitles | واليوم ، نحن محظوظون جداً لدينا بعض العملاء المريحين من مكتب "كاليفورنيا" للتحقيقات |
Aynı zamanda tüm ülkenin dönüşümüne şahit olduğumuz için de çok şanslıyız. | TED | ولكن بعد ذلك نحن أيضا محظوظون جدا لنشهد التحول في البلد كلها. |