Aksine Mars ve Snickers gibi bir durum: Temel olarak aynılar ama belki de biri diğerinden biraz daha çılgın. | TED | إنها أقرب لأن تكون قضية حلوى مارس وسنيكرز: بشكل أساسي هما متماثلان، ولكن أحدهما ربما يكون أغرب من الآخر قليلًا. |
Temel fikir şu, bir çalışanın diğerinden daha kötü bir işi yapıp yapmamaya kararsız bırakacak kadarki ücret artışına "Telafi Farkı" | TED | هي فكرة أن كمية الزيادة في الأجور التي يحتاجها العامل ليجعله يوافق أن يعمل في عملين مختلفين واحد أسوأ من الآخر |
Hiç kimse diğerinden ne daha iyi ne de daha değerlidir. | Open Subtitles | لا يوجد شخص واحد هو أفضل أو أكثر أهمية من الآخر |
Depresyon nedeniyle acı çekiyorum. Uzun bir süre boyunca düşündüm ki birindeki insanın diğerindekinden korktuğu tamamen birbirinden farklı iki hayat yaşıyorum. | TED | اعاني من الإكتئاب وذلك لمدة طويلة، وعلى ما أعتقد لقد عشت حياتين مختلفتين تماما حيث كل شخص فيها خائف من الآخر. |
Hep ortaklıkta bir kişinin yeteneği diğerine göre ziyade baskındır. | Open Subtitles | في كل شراكة .. هناك شريك أكثر موهبة من الآخر |
Ve iki tarafın genleşme katsayıları farklı olduğundan, ısıtıldığında, bir taraf diğerinden hızlı genleşir ve kıvrılma hareketi oluşur. | TED | ولأن لديها معاملي توسع مختلفين، فعند تسخينها، فإن احد اطرافها يسخن بشكل أسرع من الآخر مما ينتج عملية شبيهة بالتجعد. |
Kolay bir seçimde bir alternatif diğerinden daha iyidir. | TED | في أي خيار سهل، فإن بديلًا هو أفضل من الآخر. |
Eğer eşit derecede iyi şeylerle başlarsanız ve birini geliştirirseniz o seçenek diğerinden daha iyi hale gelmeli. | TED | إن بدأت بشيئين جيدين بنفس الدرجة، وقمت بتحسين أحدهما، فإنه الآن ينبغي أن يكون أفضل من الآخر. |
Alternatifler aynı kulvarda olduğunda ne seçtiğinizi çok çok önemli olabilir ama bir alternatif diğerinden daha iyi değildir. | TED | عندما تكون البدائل متساوية، قد يهم كثيرًا الخيار الذي اخترته، ولكن أحد البدائل ليس بأفضل من الآخر. |
Tekerlekler eğrildikçe civanın her haznenin altına akacağını ve dolayısıyla tekerleğin bir kısmını diğerinden daha ağır hale getireceğini düşünmüştü. | TED | لقد رأى أن بدوران العجلات، سيتدفق الزئبق إلى قاع كل خزان، تاركًا أحد جوانب العجلة أبديًا أثقل من الآخر. |
Bazen ilişkilerdeki gibidir, bir taraf diğerinden daha özverilidir. | TED | بعض الأحيان تكون في العلاقات، حيث يكون أحد الأشخاص مُكرّس نفسه أكثر من الآخر. |
Bu deneyde yanıp sönen iki kare var, bir tanesi diğerinden daha yavaş oranda yanıp sönüyor. | TED | تحتوي هذه التجربة على مربعين يومضان، أحدهما يومض بمعدل أقل من الآخر. |
Burada iki adam görüyorsunuz, biri diğerinden daha büyük: itfaiyeci ve şaklaban. | TED | ما ترونه هنا هم شابين، أحدهم أكبر من الآخر: عامل المطافئ وعازف الكمان. |
Bir kenarı diğerinden daha fazla kıvrılıyor. Biliyor muydun? | Open Subtitles | أحد الجانبين ينطوي أكثر من الآخر هل عرفت ذلك من قبل؟ |
Bir kapıdan girip, diğerinden çıkmak şanssızlık getirir. | Open Subtitles | بأنّه من سوءالحظ ان يدخل المرء من باب ويخرج من الآخر |
Bazıları diğerinden daha büyük olan farklı sonsuzluklar vardı. Bu çok heyecanlı bir an. | Open Subtitles | يوجد مالانهايات مختلفة، بعضها أكبر من الآخر. |
Her iki işi de tam istediğiniz gibi hayal edin, ikisi de birbirinden daha iyi değil. | TED | تخيل الوظيفتين كما شاء بحيث أن كليهما ليس بأفضل من الآخر. |
Tek cümlelik espriler çok popülerken herkes birbirinden çalıyordu. | TED | لذا عندما كانت النكتة القصيرة شائعة، قام الجميع بسرقتها كل واحد من الآخر. |
Masanın etrafında birbirinden değerli olmayan insanlar bulunurdu. | Open Subtitles | طاولة مستديرة لا تمنح رجلاً واحداً أهميةً أكثر من الآخر |
Ve biri, diğerine göre önemli biçimde daha sıcak. | Open Subtitles | و إلى حد كبير أحدهما أكثر سخونة من الآخر |
Ben diğerine göre bunun sana daha çok benzediğini düşünüyorum. | Open Subtitles | أعتقد أنه يبدو أكثر شبهاً إليك من الآخر |