Şu çubuklar 10 dakika içinde çekirdeğe geri dönmezse, şehir yok olmuş olacak. | Open Subtitles | إن لم تُرجع هذه القضبان لداخل النواة خلال عشر دقائق فهذه المدينة ستُدمّر |
"çubuklar artık benim onları ufalayıp..." "...dağıtacağım eski peynirler kadar çürük." | Open Subtitles | القضبان الآن هشّة كالجبنِ القديمِ، الذي أَنهارُ و تبعثر ، إذا! |
Artık bunların hiçbirini görmeyeceğim! Demir çubuklar yok, hücreler yok, kafeste yaşam yok! | Open Subtitles | لقد انتهيت من القضبان والزنزانة والعيش فى قفص |
Çelik çubuklar dışarıdan gelen elektrik akımını topraklıyor. | Open Subtitles | ثمة قضبان فولاذية أسلاك كهربائية خارجية وأرضية |
çubuklar bir saat içinde elinde olur. Adamlarını hazır et. | Open Subtitles | يتوجب بأن تصل إليك القصبات خلال الساعة اجعل رجالك مستعدون |
çubuklar parlaklığı ölçer, böylece ne kadar ışık olduğunu biliriz. | TED | العصي تقيس السطوع حتّى نعرف كمية الضوء الموجودة. |
Bir hokkabazın ince çubuklar üstünde tabak çevirdiği sirk numarası var. | Open Subtitles | هناك في السيرك حيث يقوم هذا اللاعب بإدارة الصحون على الأعواد الرقيقة |
Seni korkutmak istemem ama bu pamuklu çubuklar harika. | Open Subtitles | أنا لا أحاول أن أخيفك و لكن عيدان تنظيف الأذن هذه مذهلة |
Nereye gittiğinizi bilmiyorduk. Herkesin kırmızı çubuklar tuttuğu o evdeydik. | Open Subtitles | كنا في منزل حيث الجميع كان لديهم عصي متوهجة حمراء |
Mükemmel şekilde delemezsem, çelik çubuklar camı kırar ve açamayız. | Open Subtitles | وإذا لم أثقب بشكل مثالي خلال تلك الفتحة، فإن القضبان الفولاذية تنكسر في مكانها ولا تستطيع فتح الخزنة. |
Yani, bu nükleer çubuklar dışarıdayken büyük ihtimalle dağılmışsın... | Open Subtitles | أعني، أنكِ بالتأكيد كنتِ تعبثين، ومع وجود تهديد القضبان حالياً.. |
Nükleer çubuklar iki teröristle birlikte bir Zodiak bottaymış. | Open Subtitles | القضبان النووية على قارب مطاطي ومعها اثنين من الإرهابيين |
Biz bunu sigorta vardı ve çubuklar koymak . | Open Subtitles | كان يجب علينا أن نصهره و أن نستخدم القضبان |
Tamam, bütün çubuklar kesildi. Bakalım neyle karşı karşıyayız. | Open Subtitles | حسنا، جميع القضبان قُطعت، لنرى ماذا لدينا. |
Ama bu çubuklar hasta olmadığını anlayana kadar onu basitçe izole etmek için. | Open Subtitles | ولكن القضبان ببساطة تعزلها حتى نتأكد بأنها غير مصابة |
İnsanın kafasını delip, körpe deliklerden kutsanmış çubuklar soktukları doğru mu? | Open Subtitles | هل صحيح أنهم يحفرون في الرأس ثم يدخلوا قضبان من خلال الثقوب الجديدة |
Oraya çubuklar koyacağız. Bu adamı terfi ettir artık. | Open Subtitles | ضع قضبان رقّي هذا الشابّ إلى الجلد |
Peşimdeler. - Aradığınız çubuklar ellerinde. | Open Subtitles | ثمة أناسٌ يطاردوني ولديهم القصبات التي تبحثون عنها |
Farhad'ın peşindeki adamlar güvenlik sorunlarının olduğunun farkında. O yüzden adamların oraya varamadan çubuklar gitmiş olacak. | Open Subtitles | لذا على الأغلب بالوقت الذي سيصل رجالك إلى هنالك، ستختفي القصبات النووية |
Kısa çubuklar çantaları taşır. | Open Subtitles | من يجذب العصي الصغيرة يحمل الحقائب. |
Kelimeler beni asla yaralamaz fakat çubuklar ve taşlar kemiklerimi kırabilir. | Open Subtitles | [سوية] الأعواد والأحجار قد تكسران عظامي، لكن الكلمات لا يمكنها أبدا إيذائي. |
- En güzel altın çubuklar kullanılacak. - Çubuk mu? | Open Subtitles | وضع أفضل عيدان الطعام الذهبية - عيدان الطعام؟ |
Bu sarı topların ucunda komik çubuklar takılı, bebekler isterlerse sarı toplara farklı şeyler de yapabilir. | TED | إلا أن الكرات الصفراء بها عصي مضحكة عند الطرف، لذا يمكن للأطفال أن يفعلوا بها أشياء أخرى إن أرادوا ذلك. |