Kitaplarımızı alışveriş poşetleriyle örterdik sadece alışverişe çıkmışız gibi görünsün diye. | TED | كنا نغطي كتبنا في أكياس البقاله لكي نظهر وكأننا ذاهبين للتسوق |
Andrea hiç alışverişe gitmez ki. Gidip öylece gezinir gelir. | Open Subtitles | أندريا' لم تذهب أبداً للتسوق' انها دائما ترى شيئا ما |
Özür dilerim. İkram edebileceğim başka birşey yok. alışverişe çıkmaya vaktim olmadı. | Open Subtitles | آسفة لأنه ليس لديّ ما أقدمه غيره لم يتسن لي الذهاب للتسوق |
Bir tüketici cep telefonunda ortalam bir saat alışverişe harcıyor. | TED | في المتوسط، قد يأخذ المستهلك ساعة على هاتفه أثناء التسوق. |
Bir arkadaşım vardı ve insanlar onu merak ettiklerinde arayıp alışverişe gitmek ya da garajlarını temizlemeye yardım etmek isteyip istemediğini sorardı. | TED | لدي صديق ممن إذا قلق الناس عليه، فإنّهم يتّصلون به ويسألونه إن كان يرغب بالذهاب للتسوّق أو أن يساعدهم في تنظيف مرأبهم. |
Bu harika. Ben de alışverişe çıktım. Beraber mükemmel görüneceğiz. | Open Subtitles | هذا مثالي, لقد ذهبت للتسوق أيضاً سنبدو عظماء ونحن سوية |
Kek yapmak ister misin, sonra da belki alışverişe gideriz? | Open Subtitles | هل تريدين ان نصنع الكعك ثم نذهب للتسوق للأبد ؟ |
Erkekler "Buna mecbur muyum?" havasında kızlar da "Hadi, alışverişe." havasında olsun. | Open Subtitles | و يتصور الرجال و كأنهم أقوياء و الفتيات و كأنهم ذاهبات للتسوق |
Kimsenin birlikte alışverişe gitmediği mutsuz bir tümör. Amy, tümör değilsin sen. | Open Subtitles | تمثل ذلك الورم الصغير البائس الذي لا يريد أحد أن يصطحبه للتسوق |
Söylesene, evlendikten sonra, beni haftada iki kez alışverişe götürecek misin? | Open Subtitles | قل لي, هل ستأخذني للتسوق مرتين في الآسبوع بعد أن نتزوج؟ |
Ve senden hoşlandığıma karar verdiğime göre, seni alışverişe götüreceğim. | Open Subtitles | و منذ أن قررت أنك تعجبيني . فأنا سأخذك للتسوق |
Bu hafta işler aşırı yoğundu, alışverişe çıkacak vaktim olmadı. | Open Subtitles | لقد كان أسبوع حافل بالعمل ولم يتسنَ لي وقت للتسوق |
Gerçekten Şükran Günü'nden önceki gece alışverişe gitmek mi istiyorsun? | Open Subtitles | هل ترغبين فعلا في الذهاب للتسوق الليلة السابقة لعيد الشكر؟ |
alışverişe bu şekilde gitmek hiç de ... kolay değil benim için. | Open Subtitles | إنه ليس من السهل على أن أذهب للتسوق في هذه الملابس وحدي |
Ya da Beverly Hills'te brunch yedikten sonra yüzük almak için alışverişe çıkabiliriz. | Open Subtitles | أو يمكن أن نذهب إلى بيفرلي هيلز ويكون الغداء، عصابة التسوق والذهاب معا. |
Ama kadınlar yine de her gün alışverişe çıkmak durumundaydılar ama çıkmadılar, çünkü elektrik bize buzdolabını getirdi. | TED | ولكن كان لا يزال على النساء التسوق كل يوم, ولكن لم يكن عليهم فعل ذلك, لأن الكهرباء جلبت لنا الثلاجة الكهربائية. |
Hey, kim alışverişe gidip gelecek ayın birikmişlerini harcamak ister? | Open Subtitles | من يريد الذهاب للتسوّق و يخرّب ميزانيّة الشهر القادم ؟ |
Her neyse, bunaldığım zaman, alışverişe gitmekten her daim zevk almışımdır. | Open Subtitles | على أية حال، عندما ينتابني الاكتئاب، فأنا أحب دائمًا أن أتسوق |
- Evde oturduk. - alışverişe çıktık. İnternetten pantolon aldık. | Open Subtitles | نتسوق على الإنترنت في المنزل لأجل البناطيل كلانا يحتاج لبناطيل |
alışverişe gidip okulla ilgili malzemeler, elbiseler almalıyız. | Open Subtitles | يجب أن نذهب للتبضع من أجل المؤن و الملابس |
Daha bir kaç gün önce görüşmüştük. alışverişe gitmeyi planlamıştık. | Open Subtitles | لقد رأيتها منذ بضعة أيام تحدثنا بشأن الذهاب لمركز التسوّق |
Olmaz, Dena. Bugün seninle alışverişe çıkamam. | Open Subtitles | لا, دينا لا استطيع الذهاب لتسوق معك اليوم |
alışverişe gittim. Rahatla, bir kek ye. - Kapa çeneni! | Open Subtitles | تتسوق, فقط استرخ وتناول كعكة اخرس يا روس |
Morali çok bozuktu, çünkü düğüne gitmek zorundaydı bu yüzden takım elbise konusunda yardımcı olmak için, onunla alışverişe gittim. | Open Subtitles | ذهبت معه للسوق و ساعدته ليشتري بدلة |
Onu çocukların ve başka şeylerin olduğu bir alışverişe merkezine götürsem daha anlamlı olurdu. | Open Subtitles | سيكون معقولا اكثر لو اخذته للمتجر. سواء كان هناك اطفال او لا. |
-Evet..alışverişe çıkılmış.. ..basında birden ilgi görecek biri olmak gibi. | Open Subtitles | نعم احب عندما تتسوقين , وتحضرين اشياء تجعل المكان اقل بساطة |
Gerçek bir dost gibi beni alışverişe götüreceğine, tatlı arkaya kalanları mı kakalıyorsun bana? | Open Subtitles | أنت تعطيني بعض البقايا المتعرّقة بدلا من أن تأخذيني أتسوّق كصديقة حقيقية؟ |
Tony aynı Tony ama Londra'da, yürüyüşe, alışverişe gidiyor bu sabah, yatakta kalıp 1 1 'e kadar gazete okudum, ona göre bu büyük zaman kaybıydı. | Open Subtitles | حسنا ، هكذا هو (توني) بالفعل لكن في (لندن) يأكل يمشي ، يتسوق هذا الصباح بقينا في السرير حتى الساعة 11 نقراء الصحف |
Evet, biliyorum. Ayakkabı almak için alışverişe çıkabiliriz. | Open Subtitles | أجل، أتعلم، يمكننا أن نتسوّق في سوق الأحذية. |