Üçüncüsü: Keşke kendime daha mutlu olmak için fırsat tanısaydım. | TED | الثالث: أتمنى لو أنني سمحت لنفسي أن أكون أكثر سعادة. |
Bence daha büyük ve ileri seviyedeki sınıflarda daha mutlu olur. | Open Subtitles | أعتقد أنها ستكون أكثر سعادة مع الأكبر سناً و الصفوف العليا. |
Bu söyleşinin özü hakkında görüşlerini duysaydım inan çok daha mutlu olurdum. | Open Subtitles | أتعلم،سأكون أكثر سعادة إذا سمعت نوعا من تصوّر في بالك لهذه المقابلة |
Hiçbir şey onu okuldan sonra vampir inlerinde dolaşmamdan daha mutlu edemez. | Open Subtitles | لا شئ يجعلها أسعد من اكتشافها بأنني أتسكع في وكر مصاص دماء |
Onunla tanışmadan önceki kadar sert biri olsaydım eminim şimdi daha mutlu olurdum. | Open Subtitles | لوكنت قوية كما كنت قبل أن ألتقية أراهن بأني ساكون أكثر سعادة الآن. |
Diğer çocuklarınla çok daha mutlu olduğuna göre ben taşınıyorum. | Open Subtitles | بما أنكِ تبدين أكثر سعادة مع أبناءكِ الآخرين، سوف أرحل |
Çünkü pozitif olduğunuzda sisteminizde salgılanan dopaminin iki işlevi var. Bu sizi daha mutlu etmekle kalmıyor, | TED | لأن مادة دوبامين,والتي تسري في جسمك عندما تكون موجبا لها وظيفتان ليس فقط أن تجعلك أكثر سعادة |
Keşke kendime daha mutlu olmak için fırsat tanısaydım. | TED | أتمنى لو أنني سمحت لنفسي أن أكون أكثر سعادة. |
Ve hatta acı çekiyor olsalar da, hayatlarının en zor zamanlarını yaşıyor olsalar da daha mutlu hissettiklerini söylediler. | TED | وكذلك احساسهم بأنهم أكثر سعادة على الرغم من أنهم كانوا يتألمون ويواجهون أصعب تحديات في حياتهم |
Bunun yerine, bu durumu hayatımızdaki iyi yanları ortaya çıkarmak ve daha mutlu yaşamak için bir sıçrama tahtası olarak kullanabiliriz. | TED | على العكس، يمكن أن نستخدمها كنقطة انطلاق لإطلاق أفضل صفاتنا وعيش حياة أكثر سعادة |
Sadece bağlantılı olduklarını değil, fiziksel dünyanın daha mutlu ve sağlıklı hayatlar yaratmak için ne kadar zengin bir kaynak olduğunu öğrendim. | TED | وما اكتشفته هو أنهم ليسوا مرتبطين فحسب، ولكن يمكن للعالم المادي أن يكون مصدرًا قويًا لنا لخلق حياة أكثر سعادة وصحة. |
Araştırma, çalışanlara işlerinde daha fazla denetimin verilmesinin onları daha mutlu ve daha üretken hale getirdiğini gösteriyor. | TED | وقد أظهرت الأبحاث أن إعطاء الموظفين المزيد من السيطرة خلال عملهم يجعلهم أكثر سعادة وأكثر إنتاجية. |
İnsanlara daha az denetim vermek harika bir çözüm olabilir. Böylece, tercih bolluğunu önler ve onları daha mutlu kılarız. | TED | إعطاء الناس أقل السيطرة قد تكون طريقة رائعة لمواجهة خيارات وفيرة وجعلهم أكثر سعادة. |
Benim itirafım şu: Ben bir psikoloğum ve benim görevim insanların daha mutlu ve sağlıklı olmalarına yardım etmek. | TED | اعترافي هو: أنني مختصة في الصحة النفسية ومهمتي مساعدة الناس ليكونوا أكثر سعادة وصحة. |
Sanırım birçoğu daha mutlu ve sağlıklı olurdu, ve yetişkin olduklarında birçoğu muhtemelen daha ince olurdu. | TED | أعتقد أن معظمهم سيكونوا أصح و أكثر سعادة ، وكبالغين، الكثير منهم من المحتمل أن يكونوا أنحف. |
Eğer Paul'le daha mutlu olmamızı sağlayacak bir şey varsa, bunu öğrenmek zorundayım. | Open Subtitles | أحتاج أن أعرف إذا كان هناك شيئ سيجعلني أسعد من وجودي مع بول. |
- Mutlu olmalısın. - Gittiğimiz zaman daha mutlu olacağım. | Open Subtitles | يجب ان تكون سعيدا سأكون اسعد عندما نرحل من هنا |
Hiçbir şey beni bir gün seninle evlenmekten daha mutlu edemez. | Open Subtitles | لا شئ سيجعلنى أكثر سعاده من الزواج بك فى يوم ما |
Her gelişinde daha mutlu görünüyorsun, ama daha kötü söylüyorsun. | Open Subtitles | فى كل مرة تأتين الى هنا تبدين اكثر سعادة وتغنين اكثر سوءا |
Yani ev işini ve çocuk bakımını paylaştıklarında, erkekler daha mutlu ve sağlıklı oluyor. | TED | عندما يشارك الرجال بآداء العمل المنزلي ورعاية الابناء، تصبح صحة الرجال أفضل ويشعرون بسعادة أكبر. |
Gelecekteki milyarlarca insan için çok daha mutlu bir hayat yaratabilirler. | TED | بإمكانهم تأسيس حياة أسعد بكثير لمليارات من الناس عبر المستقبل. |
Sen döndüğüne göre tatlım, burası daha mutlu bir yer olacak. | Open Subtitles | إنها ستتغير إلى مكان أسعد حالاً بما أنك قد عدت إليه |
Psikolojik değerlendirmene göre senden daha mutlu olan tek şey Disneyland. | Open Subtitles | وفقا لتقييمك النفسي الشيء الوحيد الأكثر سعادة منك هي ديزني لاند |
Biz de İskoçya'da üzerimize düşeni yaparak daha adil ve daha mutlu bir dünya yaratıyoruz. | TED | ونحن في أسكتلندا سنؤدي دورنا كذلك في بناء عالم أكثر سعادةً وعدلا |
Ben bu noktada, sanırım daha mutlu sadece unutmadan, olacaktır. | Open Subtitles | لقد عرفت ما الذى يفترض بنا أن نتذكره أعتقد أننى سأكون سعيدة أكثر بنسيانى فى هذه المرحلة |
Pazar atıştırmasındaki bir domuzdan daha mutlu gözüküyorsun. | Open Subtitles | كنت أسعد من خنزير في "سنداى بوتلك". حسنا. |
Ben seni yanındaki ukala kaltaktan daha mutlu edebilirim. | Open Subtitles | يُمكنني أن أجعلك بحال أفضل منْ تِلك العاهرة التي أحضرتها |
Dünyaya yararli isler yapan bir yerde calissaniz, daha mutlu olmaz miydiniz? | Open Subtitles | ألن تكوني أسعد إن عملتِ تردّي من خلاله معروفاً للعالم؟ |