Muhammed'e bakıp şunu deme eğilimi vardı "O yaralanmış, hasta." | Open Subtitles | 'وهناك ميل للنظر في ويقول محمد 'واصيب ، انه سوء. |
Karanlık gece göğünü kaybetmenin; süreçlerin, değişimin, teknolojinin kaçınılmaz bir sonucu olduğunu düşünme eğilimi vardır. | TED | الآن، هناك ميل للاعتقاد بأن فقدان سماء الليل المظلمة هو النتيجة الحتمية للتقدم، والتغيير، والتكنولوجيا. |
Akademik kariyer için doğal eğilimi olmayan biri olarak ve öğretmenlerim de beni anlıyorlar gibi görünmüyorlardı, okulu nasıl idare edeceğimi bilmiyordum, okullar da benimle ne yapacaklarını. | TED | وكشخص ليس لديه ميول طبيعية للدراسة ولم يفهمني أبدًا مدرسوني لم أعرف كيف أجتاز المدرسة ولم تعرف المدارس كيف تتصرف معي |
Büyük şirketlerin geçmiş başarıları takviye etme eğilimi vardır. | TED | الشركات الكبيرة لديها نزعة داخلية لتعزيز نجاح الماضي |
Dolayısıyla, herhangi bir tekel gibi, maliyetin artması ve kalitenin düşmesi eğilimi burada da var. | TED | وكما في أي احتكار، تميل الأسعار إلى الارتفاع و الجودة إلى الانخفاض. |
Bunun şöyle bir süreç olduğunu düşünme eğilimi vardır -- bilirsiniz, bu gidişle hepimiz mum ışığında yaşayacağız. | TED | وهناك هذا الميل إلى القول بأن التقدم كما تعلمون، لن أقول أن نحيا جميعًا على ضوء الشموع. |
Bence her mizacın kötülüğe eğilimi vardır. | Open Subtitles | أرى أن كل ماهو ليس فى مكانه الصحيح يميل الى الشر |
Ve sonra, şehrin umursamazlığa veya daha kötüsüne karşılık ilgi ve şefkate olan eğilimi karşında şaşırdım. | TED | و حينها كنت متفاجئا أيضا ميل سكان المدن للرحمة و العناية بدلاً من اللامبالاة أو ما هو أسوأ. |
Belli bir siyasal eğilimi olmayan tek siyasi parti olmak istiyorduk. | TED | أردنا أن نكون الحزب السياسي الوحيد دون ميل سياسي معين. |
Son zamanlarda Hitler için bahaneler uydurma eğilimi baş gösterdi bu yüzden biraz temkinli olmalıyım. | Open Subtitles | في الآونة الأخيرة كان هناك ميل في التماس الأعذار لهتلر و هذا يعنى أننى يجب أن أكون حذرا اٍلى حد ما |
İntihar eğilimi vardı, ama ben daha çok sosyopatik, homisid karakteri üzerinde durdum. | Open Subtitles | كان عندها ميول الانتحار ولكنى كنت مهتم بسلوكها العدوانى وملامح الاجرام التى كانت تنبثق من وجهها |
Grip hastalarında öldürme eğilimi gibi davranışlar gördünüz mü? | Open Subtitles | أظهرت على مرضى الإنفلونزا أية ميول قاتلة ؟ |
Şerif, ikimiz okula bir göz atmalıyız, öğretmenle konuşup cinayet eğilimi gösteren öğrenciler olup olmadığına bakmalıyız. | Open Subtitles | حضرة الشريف، أنا وأنت علينا أن نبحث في المدرسة ونتحدث للمعلمة لنرى ما إذا تذكرت أيه طلاب ظهرت عليهم علامات ميول للقتل |
Yanma oranları, ateşleme eğilimi, bu tip şeyler. | Open Subtitles | معدلات الاحتراق و نزعة الإشعال و أشياء من هذا القبيل |
Yanma oranları, ateşleme eğilimi, bu tür şeyler. | Open Subtitles | معدلات الاحتراق و نزعة الإشعال و أشياء من هذا القبيل |
Sanırım benim gibi cyborgların köklerimizle ilgili konularda paranoyak olma eğilimi var. | Open Subtitles | اعتقد بأن الاجسام الموصوله مثلي تميل للذعر عند السماع عن اصولنا |
İyimserlik eğilimi birçok farklı ülkede incelendi, batılı kültürlerde, batılı olmayan kültürlerde, kadınlarda ve erkeklerde, çocuklarda ve yaşlılarda. | TED | الميل للتفائل لوحظ في عدة دول مختلفة - في ثقافات غربية وغير غربية، في الإناث والذكور، في الصغار والكبار. |
Evet, patlayıcı etkisini artırmak gibi bir eğilimi var. | Open Subtitles | حسنا ، فى الواقع أنه يميل إلى مضاعفة حجم و تأثير الإنفجار . نعم يا سيدى |
Her sabah bu arabaları suç eğilimi olan bölgelere anahtarı üstünde bırakırız. | Open Subtitles | كل صباح نترك هذه السيارة بمفتاحها في مناطق عرضة للجريمة |
Çıkartmak yerine genelde saplama eğilimi gösteririm. | Open Subtitles | أميل إلى أن يكون وضع هذه إلى الناس أكثر من الشيء الآخر |
Yani elinizde bir bölgeyi başarıyla soymuş bir hırsız grubu varsa bu hırsızlar oraya dönüp soyguna devam etme eğilimi gösterecektir. | TED | فإذا نجحت مجموعة من الجناة في سرقة منطقة ما، فإنهم يميلون للعودة إلى تلك المنطقة والاستمرار في سرقتها. |
Charles'ın belaya bulaşmak gibi bir eğilimi vardı. | Open Subtitles | أعتقد أن (تشارلز) كان لديه ولع بإفتعال المشاكل. |
Ben mi? Ben de azıcık bağımlılık eğilimi olan narsistin tekiyim. Yani, aramıza hoş geldin. | Open Subtitles | أنا نرجسيّ مع القليل من نزعات الإدمان، لذا مرحباً بكِ معنا. |
Sonunda saldırganlık eğilimi yüzünden onu Bay Sivri'yle tanıştırmam yerekti. | Open Subtitles | قبل أن تظهر عليه الميول العدوانية و يجبرنى على قتله |
Çünkü gerçek şu, bu mucizevi yaraların ortaya çıktığı zamanlarda Emily zaten kendine zarar verme eğilimi gösteriyordu. | Open Subtitles | لأن الحقيقة، مع الوقت الذي ظهرت فيه هذه الندبات أظهر إيميلي ميولاً لإيذاء نفسها |
Ama death metal eğilimi olan benim gibi kişilere hitap ediyor. | Open Subtitles | ويجذب أُناساً مثلي ممن لديهم ميولٌ للموت عقلياً |
Bahsettiğim şey şu ki, bu eğilimi Mısır'da düşünün. | TED | لأخبركم عما أقصد، خذوا بعين الاعتبار هذه النزعة في مصر. |