Ona bakınca başka bir dünyaya kaçmama yardım edecek bir şey istiyorum. | Open Subtitles | عندما نظرت اليها اردت شيء من شأنه ان يساعدني للهرب لعالم اخر |
Ama Xcel 'in kolayca gitmeye niyeti yoktu ve şimdi bu kamulaştırmayı baltalayacak ya da iptal edecek bir oylamayı işleme koydurdu. | TED | حسنا، دافعت إكسل عن نفسها، ووضعت على الطاولة مقياسا للاقتراح من شأنه أن يقوض أو يلغي قرار منح السلطة للبلدية. |
Endişe edecek bir şey yok demek aptalca olur. | TED | ومن الغباء القول أنه لايوجد شيء يدعو للقلق. |
Lois, söz; her şey yoluna girecek. Endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | أعدكِ أن كل الأمور على ما يرام، لا شيء يدعو للقلق |
Dert edecek bir şey olmadığını söylemiştim sana. | Open Subtitles | لقد أخبرتكِ أنه لا يوجد داعي للقلق |
Kavga edecek bir konumuz yok. Birbirimizden nefret etmiyoruz. | Open Subtitles | ليس هناك شئ لنتقاتل حوله ونحن ايضا لانحصل على الملل من بعضنا |
Büyük ihtimalle itiraf edecek bir şeyim olmadığı içindir. Gerçekten mi? | Open Subtitles | هذا ربما بسبب عدم وجود أي شيء لدي لأعترف به |
Bunun seni mutlu edeceğini sanıyorum, büyükanne. Ve seni mutlu edecek bir şey beni de mutlu eder. | Open Subtitles | أعتقد أن الأمر سوف يُسعِدك ، وأي شيء يفعل ذلك من شأنه أن يُسعِدني |
Bizden, radyasyonu nötralize edecek bir sistem yaratmak üzere bize yol göstermek istiyorlar. | Open Subtitles | كانت رغبتهم أنيوفروالناجهاز.. من شأنه أن يزيل الإشعاع.. |
Seni rahatlatacak bir sebep söyleyemem. Seni memnun edecek bir açıklamam da yok. | Open Subtitles | ليس لديّ مصوّغ من شأنه إسعادكَ، ليس لديّ تفسير من شأنه إرضائكَ. |
Seni ömür boyu hapse mahkum edecek bir şey soygun haberlerini, söylentileri yanan evin içinde gördüğü şeyle birleştirdi. | Open Subtitles | شيء من شأنه أن يُرسلك إلى السجن لمدى الحياة عندما يرى تقارير الأخبار عن السرقة وسيربط معاً ما رآه داخل ذلك المنزل. |
Dokunulan bir uranyum kolu, tüm şehri yok edecek bir patlamaya sebep olabilir. | Open Subtitles | تلك ليست مجرد قنابل سوء تصرف واحد مع قضيب اليورانيوم من شأنه أن يقضي على مدينة كاملة |
Ayrıca hastalık ve acıyı tedavi edecek bir sihir de biliyorum. | Open Subtitles | أعرفُ سحراً من شأنه أن يعالج مرضك وألمك. |
"Burada endişe edecek bir şey yok" diyorsun ve sonra Paris'te ananas olduğunu söylüyorsun. | Open Subtitles | انتي تقولين، انه شيء واضح لا شيء يدعو للقلق وبعد ذلك انه اناناس في باريس |
Yani endişe edecek bir durum yok, değil mi? | Open Subtitles | ولذلك لا يوجد شيء يدعو للقلق ، هناك؟ |
Bundan başka şikayet edecek bir durum yoktu. | Open Subtitles | فضلاً عن ذلك، لا شيء يدعو للشكوى. |
Merak edecek bir şey yok. | Open Subtitles | لا يوجد داعي للفضول |
Endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | لا يوجد داعي للقلق |
Bana savaşacak, umut edecek bir şey yok mu diyorsun? | Open Subtitles | هل تحاول إخباري, أن ليس هناك شئ لنقاتل من أجله. أن ليس هناك شئ لنأمل من أجله ؟ |
Hey. Dert edecek bir şey yok. | Open Subtitles | . اصغي , ليس هناك شئ لنقلق حياله |
- İtiraf edecek bir şey yok. | Open Subtitles | -لا شيء لدي لأعترف به |