Derler ki altıncı gecede, kabilenin şefi ölürken, cennete fısıldamış hiçbir beyaz adam bu bölgeyi kirletemesin bir daha diye. | Open Subtitles | يقولونأنهفي الليلةالسادسة, بينماكانزعيمالقريةيموت , همس للسماء |
Ona tecavüz ederken kulağına eğilip, işi bittiğinde nasıl boşalacağını fısıldamış. | Open Subtitles | وفيما اغتصبها همس في أذنها كيف أنه سيعود خلال لحظات حين ينتهي |
Katil, usturasını çıkarıp boğazını kesmiş ve fısıldamış: | Open Subtitles | القاتل أخرج شفره و ذبح نفسه ثم همس ، هل أنت سعيد الآن أيها المسن؟ |
Ve Michelangelo dönüp ona bakmış ve fısıldamış... | Open Subtitles | و التفت اليه مايكل انجلو ونظر اليه وهو يهمس |
Birisi düşmanın kulağına fısıldamış ve yalnızca benden rütbece yüksek olan kişiler o güvenli evin yerini biliyordu. | Open Subtitles | هناك شخص ما يهمس بأذن الأعداء و الشخص الوحيد الذي عرف بشأن مكان ذلك الملجأ تمّ ترقيته في مرتبة أعلى مني |
Birisi düşmanın kulağına fısıldamış ve yalnızca benden rütbece yüksek olan kişiler o güvenli evin yerini biliyordu. | Open Subtitles | ثمّـة شخص ما يهمس بأذن الأعداء و الشخص الوحيد الذي عرف بشأن مكان ذلك الملجأ تمّ ترقيته في مرتبة أعلى مني |
Kulağına "yalnızca insansınız" diye fısıldamış. | Open Subtitles | الذي همس بـ "أنت مجرد أنسان" في أذنه |
Dün oğlun kulağına bir şeyler fısıldamış. | Open Subtitles | أخبرينا ما كان يهمس به إبنك بالأمس |
Birisi karısına, kocasının onu aldattığını fısıldamış. | Open Subtitles | فيما يبدو، شخص ما غرس ميكروبًا في أذنها بأن القس قد خانها |