Bunun biraz bilim kurgu gibi göründüğünü biliyorum, işte şimdi geleceğe doğru bakıyoruz. | TED | وهذا يبدو كما لو أنه خيالٌ علمي ونحن نطلق نحو المستقبل بسرعة كبيرة |
Uyumlu yaratıcılık keşfederek öğrenmektir, geleceğe yönelik plan yapmaz, geleceğe yönelik davranırsınız. | TED | إنها ترتبط بالمعرفة المدفوعة بالاكتشاف حيث تسلك الطريق نحو المستقبل خلافًا للخطة. |
Geçmiş veya şimdiki zamandan ziyade, bilişsel retorik geleceğe odaklanır. | TED | بدلاً من الماضي أو الحاضر، يركزُ الخطاب الاستشاري على المستقبل. |
Biz geleceğe onu göndermek için gerekiyordu, bir kara ışıklı onu açın. | Open Subtitles | كان من المفترض أن نعيده للمستقبل لا أن نحوله إلى مرشد أسود |
Çin'i ziyaret etmeniz lazım çünkü orada geleceğe dair kesitler görebiliyorsunuz. | TED | عليكم القدوم إلى الصين، لأنكم هنا ستجدون لمحات عن شكل المستقبل. |
Sizin ülkenizi bilmem ama benim geldiğim ülkede, bizi geleceğe gençlik taşıyacak. | TED | لا أعرف عن بلدكم، لكن من حيث جئت، سيقودنا الشباب في المستقبل. |
Şimdi şu anı yaşayalım, geleceğe de gelecekte karar veririz. | Open Subtitles | نحن نتدبرها الان و سوف نفعل ذلك ايضا في المستقبل |
Geleneksel olarak zamanı, düz geçmişten geleceğe akan bir nehir gibi düşünürüz. | Open Subtitles | النظرة التقليدية للوقت هى خطية مثل نهر يصل بين الماضي و المستقبل |
Bir şekilde kendimizi geleceğe taşıdım ve şimdi de geri dönemiyorum. | Open Subtitles | , بطريقة ما أخذتها إلى المستقبل و لا أستطيع العودة الآن |
İyi bir geleceğe sahip olmanız için her şeyi yapıyorum. | Open Subtitles | سوف أخوض خلال أي شي لكي يتوفر لكم المستقبل الجيد |
Sabre geçmişe saygılıdır ama geleceğe de bir pencere açar | Open Subtitles | سايبر تحترم الماضي من خلال فتح نافذة الكترونية على المستقبل |
İster inanın ister inanmayın, ışık hızına yakın yolculuk yapmak sizi geleceğe taşır. | Open Subtitles | , صدق أو لا تصدق السفر بسرعة تقارب سرعة الضوء ينقلك إلى المستقبل |
geleceğe dair sahip olduğumuz bilgilerle burada neredeyse rakipsiz olabiliriz. | Open Subtitles | بمعرفتنا عن المستقبل يمكن أن نعمل هنا تقريباً بدون تحدي |
geleceğe dair sahip olduğumuz bilgilerle burada neredeyse rakipsiz olabiliriz. | Open Subtitles | بمعرفتنا عن المستقبل يمكن أن نعمل هنا بلا منازع تقريباً |
Herkes geçmişten geleceğe gelmiş gibi giyinmiş ve bilgisayarı kullanıyorlar. | Open Subtitles | و يستخدمون الكمبيوترات من المستقبل من اين يمكنني شراء الاشجار؟ |
O kız programdaki çalışmalarımıza onlarca yıllık sıçrama yaptırıp geleceğe ilerlemesini sağlayabilir. | Open Subtitles | سوف تجعل هذه الفتاة هذا الاكتشاف إلى الأمام سنوات عديدة في المستقبل. |
Kız arkadaşın hiç giymediğin, orijinal Zemeckis onaylı "geleceğe Dönüş" tişörtünü giymiş. | Open Subtitles | ولكن صديقتك تلبس حالياً الذى لم يرتدى من قبل قميص العوده للمستقبل |
geleceğe taşımak için, müziğin sizlere ihtiyacı var genç hayırseverler. | Open Subtitles | الموسيقى بحاجة اليكم ، مانحينا الشباب لضمان بأنها ستعيش للمستقبل |
O zamanlar her iki ülkede çok gençti ve geleceğe umutla bakıyorlardı. | TED | كلاهما كانا بلدين فتيين آنذاك و مليئين بالأمل للمستقبل |
Geçmiş için gözyaşı dökmem, Monsieur Delbene. geleceğe bakarım. | Open Subtitles | ,أنا لا أُذرفُ الدمعِ على الماضي سيد دولبيني, بل أنْظرُ إلى المستقبلِ |
Eğer geleceğe dokunmak, geleceği tatmak istiyorsanız, Çin'i deneyin - malum Konfüçyüş'ü. | TED | وان اردت ان تشعر بالمستقبل .. ان تتذوق المستقبل عليك بالصين .. بكونفوشيوس القديم |
Arzu ettiğimiz geleceğe uzanan bağlar başladı çatırdamaya... | Open Subtitles | الماضي والحاضر يدوران* *ويداخل كلّ منهما الآخر |
Kimmer sanatçılarının ülkemizi ve kültürü canlandırmaya çalıştıkları gibi, biz de geleceğe ilerleyebilmek için birçok yol olduğunu gördük. | TED | في محاولتنا لإعادة إحياء بلدنا و ثقافتنا نجد بأن الطرق لمستقبل أفضل متعددة |
Tekrar uzak geçmişe dönmenin ya da yüzlerce yıl geleceğe gitmenin. | Open Subtitles | عودة إلى الماضى البعيد أو الانتقال مئات السنين إلى المُستقبل |
Bugün dünyayı gizemcilik ve zorbalıktan kurtaracak ve hayal edemeyeceğimiz kadar parlak bir geleceğe yol göstermiş olacağız. | Open Subtitles | اليوم نحرر العالم من الروحانية والاستبداد وبه نزحف نحو مستقبلنا اللامع ويمكننا تخيله مهما كان |
Fakat mutluydum. Zekiydim, arkadaşlarım vardı ve hepsinden önemlisi, daha iyi bir geleceğe dair umudum vardı. | TED | ولكنني كنت سعيدة، كنت ذكية، وحظيت بكثير من الأصدقاء وفوق هذا كله، كان لدي أمل أن أحظى بمستقبل مشرق. |
Ve biliyorum ki bir çoğunuzun geleceğe dair soruları var, korkuları...şüpheleri. | Open Subtitles | وأعلم بان الكثير منكم لديه الكثير من الأسئله عن مستقبله مخاوف .. شكوك .. |
Herkes devletin patent bürosunda geleceğe ait teknolojileri olduğunu bilir. | Open Subtitles | يا جماعة، الكلّ يعلم أنّ الحكومة تجلس على مُستقبل التقنية في مكتب براءات الإختراع. |
Belki de ırk konspetlerimizi bir zaman kapsülüne koyup onları gömüp bin sene sonra geri çıkardıktan sonra, geleceğe ait olan, daha aydınlanmış, kendimizin ırksız haliyle bakmamız gerekiyordur. | TED | ربما يجدر بنا أن نضع أفكارنا حول العِرق داخل كبسولة للوقت، وأن ندفنها، ثم نعيد استخراجها بعد ألف سنة، ونحدّق إليها بذواتنا المستقبلية التي ستكون أكثر تنوّرًا، ولامبالاةً بالعِرق. |
Ve geleceğe bakmanın da bir yolu yok. | Open Subtitles | و لا يوجد طريق للنظر إلى المُستقبَل أم أن هُناك طريقة ؟ |
Stiliniz ne olursa olsun, hepimiz sürdürülebilir bir geleceğe doğru adımlar atabiliriz. | TED | لذا بغض النظر عن أسلوبك، يمكننا جميعًا اتخاذ خطوات نحو مستقبل أفضل. |