| Ama elimden gelen tek şey bu ve bir şeyler yapmam gerek. | Open Subtitles | لكنه الشيء الوحيد الذي أعرف كيف أقوم به، وعلي أن أقوم بشيء. |
| Yani, bilirsin, aklıma gelen tek şey dublörlerle ilgili bir takım endişeleri olabileceği. | Open Subtitles | أعني، الشيء الوحيد الذي يُمكننيالتفكيرفيه.. ربما لديهم بعض المخاوف عن إختيار نجم مشهور. |
| Adına ne dersen de, tabağımda tanıdık gelen tek şey havuçlardı. | Open Subtitles | أيّـا مـا تسمينـه الجزر كـان الشيء الوحيد الذي عرفتـه في طبقي |
| ve gelen tek sey yaratici bir engeldi. | TED | لكن الشئ الوحيد الذى أتى هو حاجز إبداعي |
| Böylelikle gittim ve elimden gelen tek şeyi yaptım. | TED | لذا ذهبت وفعلت الشيء الوحيد الذي استطعت فعله. |
| Aklıma gelen tek şey kapıyı kullanmamak, dışarı çıkmamak. | Open Subtitles | الشئ الوحيد الذي افكر فيه هو ان لااخرج من هذا الباب |
| Öyleyse aklıma gelen tek şey senin beni bir davet etmen. | Open Subtitles | لذا الشيء الوحيد الذي أتخيله هو أن تصحبني أنت للخارج. |
| Aklıma gelen tek şey, minicik bir çit yapıyorsun. | Open Subtitles | الشيئ الوحيد الذي أعتقده أنكِ تقومين ببناء سياج صغير جداً |
| Bu takımın başına gelen tek koç o zaten. | Open Subtitles | . إنّه المدرب الوحيد الذي تعيّن لهذا الفريق |
| O ay yetimhaneye gelen tek erkek çocuk o. | Open Subtitles | و هو الولد الوحيد الذي دخل دار الأيتام في هذا الشهر |
| Birileri bana tuzak kurdu. Bu aklıma gelen tek açıklama. | Open Subtitles | هذا هو التفسير الوحيد الذي يمكنني التفكير فيه |
| Bugün işe farklı bir kılıkta gelen tek kişi sen değilsin. | Open Subtitles | أنت لست الوحيد الذي جاء مرتدياً زياً غريباً اليوم |
| Neyi tebrik ediyor? Toplantıya zamanında gelen tek kişi olmanı mı? | Open Subtitles | كونك الوحيد الذي حضر الإجتماع في الموعد؟ |
| Çünkü benim aklıma gelen tek ihtimal bu. | Open Subtitles | هل فشلت عمدا؟ لأن هذا هو التفسير الوحيد الذي قد اعقله |
| Aklıma gelen tek şey bunun belki de kader olduğu. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذي يمكنني أن أفكر هي ربما كانت مقررة سلفا. |
| Dünyadan gelen tek sinyali çok dikkatli bir şekilde incelemiştik oysa. Uçak! | Open Subtitles | لقد درسنا بعناية الإرسال الوحيد الذي أستقبلناه من الأرض |
| Ama aklıma gelen tek açıklama bu. | Open Subtitles | .. لكنه التفسير الوحيد الذى يمكننى ايجاده |
| Kalmasını istiyorum ve onun burada kalmasını sağlamak için aklıma gelen tek şey yanıma taşınması. | Open Subtitles | لقد اردت انت تبقى معى وامر الانتقال معى هو الشئ الوحيد الذى ظننت انه سيجعلها تبقى |
| Benim de aklıma gelen tek ihtimal bu. | Open Subtitles | هذه هي الطريقة الوحيدة التي يمكنني معرفة ذلك. |
| Bana ters gelen tek şey Jeffrey Katzenberg'in 'mustang'lerden bahsederken "Tanrının bu dünyada yarattığı en muhteşem yaratıklar" demesiydi. | TED | ملاحظتي الوحيدة هي حول ما قاله جيفري كاتزينبرج عن الحصان، "أجمل المخلوقات التي خلقها الله على الارض." |
| - Mantıklı gelen tek şey bu. Bütün kurbanlarımız maddi sıkıntı içerisindeydi. | Open Subtitles | إنّه الشيء الوحيد المنطقي فكلّ الضحايا كانوا يعانون ضعفاً مالياً |
| Sen elinden gelen tek şeyi yapıyorsun. Çabalıyorsun. | Open Subtitles | أنت تفعلين الشئ الوحيد بإمكانك |