Ve şimdiye kadar Galactica kendi ihtiyaçlarını karşılayan tek gemi. | Open Subtitles | حتى الآن جالاكتيكا هي السفينة الوحيدة التي ليس لها احتياجات |
Fakat bunu yerine tüm canlıların tüm ihtiyaçlarını ezberleyebilir, yapıyor, yapacak, yaptı. | TED | ولكنه يستطيع ان يحفظ كل احتياجات الكائنات الأخرى التي يكونها , أو سيصبحها , أو كانها |
İş dünyasının işi müşteri ihtiyaçlarını karşılamak kazançlı bir şekilde. | TED | فالهدف من العمل تلبية حاجات المستهلك والقيام بذلك بشكل ربحي |
Bana spor ayakkabı aldı, evine gitmeme ses çıkarmıyor, bir çocuğun ihtiyaçlarını biliyor. | Open Subtitles | اشترى لي حذاء رياضي ويسمح لي بالذهاب إلى منزله ويعلم ما يحتاجه الأطفال |
Bir şeyler ayarlar, ihtiyaçlarını karşılarız. | Open Subtitles | ساقلب الأمور وأقوم بتعديلها حسب احتياجاتك |
Kendi sırtımı sıvazlamıyorum insanları anlamak, onların ihtiyaçlarını sezmek benim kuvvetli yönlerim. | Open Subtitles | ليس مدحاً لنفسي، ولكن إحدى نقاط قوتي هي فهم الناس، توقّع احتياجاتهم |
Hayır, çünkü başkalarının ihtiyaçlarını kendininkilerin önüne koyan, iyi birisin. | Open Subtitles | لا ، لإنكِ شخص طيب تضعين إحتياجات الآخرين قبل إحتياجاتك |
Tüm ihtiyaçlarını gözden geçir. Bazılarını karşılamak eğlenceli olabilir. | Open Subtitles | لا ترهقي كل احتياجاته بعضها يمكن أن يكون مرحا للارضاء |
Uykunun beynin bazı temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği türden kolay etkili bir yol, beynin tüm taleplerini yerine getiren ve onu kıl payıyla da olsa diğer tüm organlardan ayrılmasını sağlayan eşsiz bir yöntemdir. | TED | قد وجدنا أن النوم قد يكون حقيقةً حلًا ذا تصميم رائع لبعض احتياجات المخ الأكثر أهمية، الطريقة المتفردة التي يحصل بها المخ على متطلباته العليا والهامشية التي تميزه عن باقي أعضاء الجسم الأخرى. |
Çünkü günün sonunda, insanların ihtiyaçlarını hallettiysek, işin köküne indiysek, suç kendi kendini idare edebilirdi. | TED | لأنه في نهاية اليوم، إذا تمعنا في احتياجات الأشخاص، إذا نظرنا إلى السبب بشكل جذري، سيتمّ حلّ الجريمة من تلقاء نفسها. |
onların ihtiyaçlarını karşılamak büyük bir zorluk. | TED | ستكون موافقة احتياجات هذا الجيل تحدياً كبيراً. |
Hindistan da halkının ihtiyaçlarını karşılamak durumunda ve bunu kömür yakarak yapacak. | TED | كذلك الهند عليها أن تلبي احتياجات شعبها، وستقوم بذلك عن طريق حرق الفحم. |
Ve diğer projeler gerçekten dönüşüm ile ilgiliydi, insanın ihtiyaçlarını karşılamakla ilgili. | TED | مشروع اخر .في مجال الابتكار والتغير، لكي يواكب احتياجات الناس. |
Araba tasarladığınızda, lütfen satış sonrası tamirhanelerde arabayı tamir edenlerin ihtiyaçlarını göz önüne alın. | TED | عندما تصمم سيارات، أرجو الأخذ بعين الاعتبار حاجات هؤلاء الذين سوف يصلحون السيارات في كراجات خدمة ما بعد البيع. |
Tesis ve yapay zeka, yapay zekanın büyüyen ihtiyaçlarını karşılamak için birbirlerine bağlılar. | Open Subtitles | البناية و الذكاء الإصطناعي مترابطان فقط إلى الحدّ الذي يحتاجه الذكاء الإصطناعي من مصادر البناية ليساعده على النموّ |
Senin ihtiyaçlarını her zaman karşılarım, canım. | Open Subtitles | انا سوف اعجن احتياجاتك في اي وقت ياحبيبتي |
Klasik vaka : teknolog, işle ve son kullanıcıyla iletişim kurmak için çabalarken iş , ihtiyaçlarını ifade etmekte başarısız oluyor. | TED | هذه هي الحالة الكلاسيكية: حيث يصارع التكنولوجي للتواصل مع العميل. وفشل العملاء بتوضيح احتياجاتهم. |
Konfederasyonun Başkanı, karısının ihtiyaçlarını sezinler ve o ihtiyaçları olanca mahareti ve olanca nezaketiyle giderirdi. | Open Subtitles | رئيس الإتّحاد أدرك إحتياجات زوجته ، وأشبعها بإحترافيّة عالية وقمّة اللطف |
Babam çiftçilikte de tuhafiyecilikte de başarılı değildi... ama ağzı, cennetteki annemin onun ihtiyaçlarını karşılamamı... istediğine beni inandıracak kadar laf yapıyordu. | Open Subtitles | لم ينجح أبي في الزراعة بقدر نجاحه في صنع القبعات لكن سحر حديثه جعلني أصدق أن أمي في السماء أرادت مني أن ألبي احتياجاته |
# Sıradan sade ihtiyaçlarını # | Open Subtitles | ♪ ضروريات الحياة ♪ ♪ ضروريات الحياة البسيطة ♪ |
Kathy, açıkça duygusal ihtiyaçlarını karşılayamıyor. | Open Subtitles | كاثي من الواضح انها لا تلبي حاجاتك العاطفية. |
ama biz bunu geleceğin yiyecek güvenliği ihtiyaçları ve geleceğin çevresel güvenlik ihtiyaçlarını birleştireceğimiz hassas bir yolla yapmalıyız. | TED | ولكن يجب أن نقوم بذلك بشكل عقلاني لتلبية حاجيات الأمن الغذائي والأمن البيئي في المستقبل. |
Çalışanlarının ihtiyaçlarını düşünmeyen bir adam. | Open Subtitles | هذا الرجل الذي لا يستمع لاحتياجات من هم دونه |
Ve bunu müthiş bir ön sevişmenin ortasında yapıyor ve ihtiyaçlarını karşılayarak. Yani karşılıklı dışlayıcı bir şekilde değil. | TED | وهي تفعل ذلك وهي تحظى بملاطفة رائعة وتحقيق احتياجاتها. لذا فإنها لا تستبعد بعضها البعض. |
İçeride ve dışarıda bu genişlemeyle İlgili bankanızın tüm ihtiyaçlarını biliyorum. | Open Subtitles | أنّي أدرك أحتياجات مصرفك فيما يتعلق بهذا التوسيع من الداخل والخارج. |
Bu delik ayağa kalkamayan kişilerin ihtiyaçlarını karşılamalarına olanak sağlıyor. | Open Subtitles | الفتحة تسمح للشخص أن يقضي حاجته بدون أن يقف |