kuraklık, bu küçük köyü yoksulluğa sürüklüyor ve açlığın kıyısına. | TED | الجفاف دفع بالقرية الصّغيرة نحو الفقر و على شفا المجاعة. |
Yüz binlerce mülteci kuraklık ve kıtlıktan kaçıp, Avrupa'ya doğru ilerliyor. | Open Subtitles | مئات الآلاف من النازحين يتدفقون نحو أوروبا فراراً من الجفاف والمجاعة |
Ondan önce korkunç bir kuraklık ve kötü mahsul oldu. | Open Subtitles | كنا نعاني قبل ذلك من الجفاف ومواسم من المحصول السيء |
Doğru. Yıllar önce büyük bir kuraklık yaşanmış. Ortada su falan kalmamış. | Open Subtitles | أنت لَسْتَ خاطئَ،قبل عدة سَنَوات كان هناك جفاف في قرية شوي جيوتينج |
Ciddi kuraklık vardı, adada yaşamını sürdüremedi ve Solomon Adaları'na taşındılar. | TED | كان هناك جفاف شديد ولم يعد بإمكان الناس الاستمرار في العيش على الجزيرة، وبالتالي نُقلوا للعيش في جزر سليمان. |
Yağmur sularını topladığımız için, 4 yıllık kuraklık olsa bile hala yeterli içme suyumuz olacak. | TED | لو صادفنا أربعة سنوات من الجفاف سيظل الماء متوفر عندنا في الحرم لأننا نجمع ماء المطر |
Bu üç farklı resim gezegenin çok farklı yerlerinden alındı. Ancak hepsi de aynı kuraklık faciasından bahsediyor. | TED | التقطت هذه الصور الثلاثة من مناطق مختلفة على الكوكب، لكن تعود جميعها لنفس الجفاف الكارثي. |
Ve kuraklık ve sellerin artan yoğunluğu Dünya'nın tahıl ambarlarını şiddetle etkileyecek, büyük açlıklara ve ekonomik çöküşe neden olacak. | TED | وزيادة شدة الجفاف والفيضانات سيؤثر بشدة على سلة خبز العالم، مسببا مجاعات هائلة وتراجعا اقتصاديا. |
Örneğin, 2010'daki kuraklık sonrası ölen ağaçlar kırmızı ile gösterilmiştir. | TED | على سبيل المثال، هذه هى كل الاشجار الميتة والتي باللون الأحمر والتي ماتت بعد الجفاف في عام 2010. |
Fakat son yıllarda, bu tartışmaların yaşandığı zamanlarda, uzun süren kuraklıklar ve ardından ani sel felaketleri ve ardından daha fazla kuraklık yaşamaya başladılar. | TED | ولكن، في السنوات الأخيرة، في وقت تلك المحادثة، لم يكن لديهم شيء سوى أزمنة طويلة من الجفاف، ثم الفيضانات، ومن ثم مزيد من الجفاف. |
Siyasi kültürümüzü değiştirmek için Avustralya'daki gibi bir kuraklık yaşamayı bekleyemeyiz. | TED | لا يمكننا أن ننتظر هذا النوع من الجفاف كان يجب أن تغير أستراليا ثقافتنا السياسية |
Maalesef, oraya gittiğimizde, göçün zirve yaptığı zamanda, devam eden bir kuraklık vardı, beş haftalık kuraklık. | TED | للأسف، عندما وصلنا إلى هناك، كان هناك جفاف مستمر في فترة ذروة الهجرة، خمسة أسابيع من الجفاف. |
Afrika'daki ülkelerin çoğu kuraklık ve sellerden acı çeker. Ve bunlar iklim değişikliği yüzünden daha sık meydana gelmeye başladı. | TED | غالباً ما تعاني الدّول في أفريقيا من الجفاف والطوفان و الأمر يتكرر بكثرة بسبب تأثيرات تغير المناخ |
Afrika iç sahra'sına ait pek çok bölgede kuraklık daha da beter oldu. | TED | حيث ينتشر الجفاف في العديد من المناطق الواقعة جنوب الصحراء الكبرى. |
Sıcak hava dalgası, seller ve kuraklık açısından aşırılık önemli derecede verimliliği etkiliyor. | TED | تقلباتٍ تتمثل في موجات الحر والفيضانات ونوبات الجفاف والتي لها بالغ الأثر على الإنتاجية. |
Okyanuslar kıtalardaki bitki gelişim ve kuraklık şekillerini ve kıtalardaki yağış şekillerini kontrol eder ya da en azından anlamlı bir miktarda etkiler. | TED | إن المحيطات تتحكم أو على الأقل تؤثر بشدة مرتبطة مع أنماط النمو وأنماط الجفاف وأنماط الأمطار على القارات |
Ağaçlar, aynı zamanda mantarsal ağlarıyla komşularının tehdit olabileceği düşüncesiyle korumacı enzim üretimlerinde artışa neden olan kuraklık, böcek saldırıları gibi olaylar hakkında da bilgi paylaşabilirler. | TED | وتستطيع الأشجار كذلك أن تشارك معلومات عن وقائع مثل جفاف أو هجوم الحشرات عبر شبكاتها الفطرية، مما يجعل جيرانها يزيدون من إفراز الأنزيمات الوقائية تحسّبا للخطر. |
Belediye başkanı bu yeni normal durumu kalıcı bir kuraklık olarak tanımladı. | TED | عرّف العمدة وضع المدينة الجديد على أنه جفاف دائم. |
Olacakları anlayabilmek için Güneybatı'nın bir kuraklık içinde olduğunu düşünün. | Open Subtitles | نحن نتحدث عن الجنوب الغربي الذي يتحول إلى منطقة جافة كمثال لوصف ما سيحدث |
2000 yazında uzun bir kuraklık olmuştu. | Open Subtitles | في صيف سنة 2000 عاشت المنطقة جفافا شديدا |
Bunu, bizi devamlı kuraklık, sel, ve zehirli maymunlarla rahatsız etmeden önce düşünecekti. | Open Subtitles | ربما كان عليها التفكير في ذلك، عندما كانت تحيطنا بالجفاف والفيضانات والقرود السامّة. |
Eminim ki, bir insan hakları hareketi lideri veya kuraklık boyunca çiftlikte yaşayan on yaşındaki çocuk, veya Çin'deki Tang imparatoru olmanın nasıl hissettirdiğini gerçekten tecrübe edecektim. | TED | كنت على يقين أنني فعلًا سأجرب ما يبدو عليه أن أكون زعيمة لحركة الحقوق المدنية أو صبياً في العاشرة يعيش في مزرعة خلال فترة "قصعة الغبار" أو امبراطورًا من سلالة "تانج" في الصين. |