Bak, tuvalet kağıdını yerinden çıkar ve oturduğun yerde elinde tut. | Open Subtitles | حسناً، اسمع خُذ الّلفة من الصيدلي واحضرها معك قبل أن تجلس |
Yoksa seni o üzerinde oturduğun sandalye ile ölümüne döverim. | Open Subtitles | قبل أن أضربك حتى الموت بالكرسي الذي تجلس عليه ماذا؟ |
Oraya oturduğun an, ağzını açamazsın. | Open Subtitles | فى اللحظة التى تجلس هناك, لاتستطيع فتح فمك |
oturduğun masaya saygı duyduğun sürece benim için sorun yok. | Open Subtitles | طلما تحترمين الكرسي الذي تجلسين فيه أنتِ جيدة بالنسبةٌ لي |
Ve senin oturduğun sandalye gibi gerçek ve somut | Open Subtitles | و حقيقى و ملموس مثل الكرسى الذى تجلسين عليه |
oturduğun yerden boş depoyla 90 kilometreyle gidiyormuşum gibi görünüyor. | Open Subtitles | يبدو من موضع جلوسك... وكأنني أسير بسرعة 90 بدون وقود... |
Geri döndüğümde karım şu anda senin oturduğun yerde oturuyordu. | Open Subtitles | عند عودتي ، كانت جالسة على الأريكة مثلما أنت جالس تماماّ |
Her zaman aynı yere otururdu, tam şu anda senin oturduğun yere. | Open Subtitles | ، كانت تجلس دائماً في نفس المكان . حيث تجلس أنت الآن بالضبط |
Seni gördü. Bence burada yalnız oturduğun için üzülüyor. | Open Subtitles | لقد رأتك، إنها حزينه لأنك تجلس وحيدًا هنا |
Nerede oturduğun önemli değil. Önemli olan kiminle birlikte olduğun. | Open Subtitles | إنها ليست عن أين نجلس إنها عن من الذي تجلس معه |
Masanın başında oturduğun zaman ne yapacaksın? | Open Subtitles | لكن ماذا ستفعل عندما تجلس على رأس الطاولة ؟ |
-Çünkü klozette oturduğun sürece teknik olarak hâlâ tuvalete çıkıyor olursun. | Open Subtitles | ماذا؟ لأنه طالما أنك تجلس على العلبة تقنيا، أنت ما زلت التغوّط |
Ve kimse böyle oturduğun için sana dik dik bakmaz. | Open Subtitles | الناس هنا لن تعير اهتماماً للكيفية التي تجلس بها |
Bu da koca, yağlı bir çek olur işte. Öyle büyük bir çek olsun ki, uçakta yanına oturduğun zaman çekin iki tane koltuk alması gerektiğini düşünürken bul kendini. | Open Subtitles | ـ هذا صّك كبير وضخم ـ صّك ضخم لدرجة أنك عندما تجلس بجواره في طائرة |
Ya otur oturduğun yerde, ya da üzerindekileri çıkar ki biz de senin vücudunla grafit ve kauçuktan bir ziyafet çekelim. | Open Subtitles | إما أن تجلسين أو تقومين بتعرية نفسكِ من ثيابكِ قد نفترس نموذجكِ بالجرافيتي والمطاط. |
oturduğun sandalyenin bile geldiğin ülkeden eski olduğunu düşününce, çok uygun bir çözüm gibi geliyor. | Open Subtitles | تأتين من بلد ليس أقدم من الكرسى الذى تجلسين عليه يبدو حلا عمليا |
Kiliseye gitmek. Siyahî çocuklar. Pekala, "Üstüne oturduğun bir şey." | Open Subtitles | اذهب للكنيسة مضاجعة شباب سود حسناً شيء تجلسين عليه |
Şu oturduğun minder kesin fermuarlı. | Open Subtitles | هذه الوسادة التي تجلسين عليها, أراهن أن هناك سحاباً فيها |
Kendi sicilim gerçekten önemli değil, ...ama bu araçta oturduğun için, senin başın da belaya girecek. | Open Subtitles | أنا حقا لا أهتم بالسجل الخاص بى لكنكى ستكونين فى مشكلة لمجرد جلوسك فى هذه السيارة |
O restoranda oturduğun sürece, ne yersen yemek sayılır. | Open Subtitles | طالما أنه جالس في مطعم، فقد حصل على وجبة. |
Otur oturduğun yerde. Seni ilgilendirmez. Burnunu sokma. | Open Subtitles | انت ابقي جالسة هنا, الامر ليس من شأنك لا تتدخلي |
Asansörden oturduğun sandalyeye kaç adım, biliyor musun? | Open Subtitles | هل تعرف كم عدد الخطوات ما يلزم للحصول من المصعد إلى كرسي كنت جالسا في؟ |