Biz de silikon Vadisindeki ArGe ve inovasyon laboratuvarlarını incelemeye başladık. | TED | لذا بدأنا بفحص مراكز البحوث والتطوير ومختبرات الابتكار في وادي السيليكون. |
Neden? Çünkü bu teknolojiler silikon Vadisi'nin dilini konuşuyor ve doğal biyolojik duyu organlarıyla aynı ağız olmuyor bu dil. | TED | لماذا؟ لأن هذه التقنيات ذات طابع متفرد إنها تتحدث بلغة وادي السيليكون وهي ليست نفس لهجة أعضاء الحس الحيوية لدينا |
Elbette biliyoruz ki silikon Vadisi'nde gençliğin başarıyla paralel olduğu bir kültür var. | TED | الذي، بالطبع، نعرف هناك هذه الروح في وادي السيليكون أن الشباب يساوي النجاح |
Ve silikon Vadisi kültürü de 1970'lerdeki Kaliforniya karşı kültüründen çıkmıştır. | TED | وجاءت ثقافة وادي السليكون من الثقافة المضادة في كاليفورنيا في السبعينيات. |
Evet. O ikizlerin içinde bir gram bile silikon yok. | Open Subtitles | نعم ، ولا يوجد غرام واحد من السيلكون في أثدائها |
Bu yüzden, biz bunu silikon "kulübe sanayisi" olarak adlandırıyoruz. | TED | ولذا ، ما نسميه هذا هي صناعات سيليكون منزلية |
Bildiğiniz üzere hipoalerjenik lastik ve tıbbi kullanıma uygun silikon kullanıyoruz. | Open Subtitles | تعلمون، نحن نستخدم مطاطًا مضاد للحساسية، نستخدم سيلكون من النوع الطبي. |
Aslında bence bu miyopluğun silikon Vadisi'nin olduğu yere yerleştirilmesinin bir nedeni var. | TED | وأعتقد بالفعل أن هناك سبباً لقصر النظر هذا في موقع وادي السيليكون نفسه. |
Elbiselerimin dışından titrediğim gözükmesin diye... bana polikarbonat silikon kostüm yaptılar. | Open Subtitles | لهاذا وضعوني في بدله من السيليكون لهذا لم اهز ملابسي كلها |
Çelik, alüminyum oksit, damıtılmış petrol ve emülsifiye silikon izine rastladım. | Open Subtitles | اذا ، وجدت آثار الصلب واكسيد الألومنيوم المقطرات البترولية والمستحلبات السيليكون |
üst düzey bir devlet yetkilisini ağırladık, silikon vadisindeki üst düzey yöneticilerle görüşmek için geldi. | TED | استضفنا مسؤول حكومي رفيع المستوى، وكان قد اتى ليجتمع بكبار التنفيذيين من انحاء وادي السيليكون. |
Gerçek hastayı yataktakinin değil de bilgisayardaki hastanın temsil etmeye başladığını söylediğim için silikon Vadisi'nde başım biraz derde girdi. | TED | لقد وقعت في بعض مشاكل مع وادي السيليكون لقولي بأن المريض في السرير قد أصبح بمثابة رمز للمريض الحقيقي داخل الحاسوب. |
Bunu, bugünün silikon teknolojisinin gerçekte bir aşırılıklar kültürü olduğunu düşündüğümüz için yapıyoruz. | TED | ونحن نقوم بهذا لأننا بالواقع نؤمن بأن تقنية السيليكون اليوم معظمها حول الثقافة زائدة |
Karıncaları inceliyorum; çölde, tropik ormanlarda ve mutfağımda. Ayrıca, yaşadığım silikon Vadisi civarındaki tepelerde. | TED | أنا أدرس النمل في الصحاري، والغابات الاستوائية وفي مطبخي، وفي الهضاب حول وادي السيليكون حيث أعيش. |
Bu küçük slide gösterisini "silikon Vadisi" denilen bir yerde yaptım ve çok da düzgün yaptım. | TED | قدمت عرض الشرائح الصغير هذا في مكان يدعى وادي السيليكون قدمته على اكمل وجه. |
Ve silikon Vadi'de slide gösteriminde şu gerçekten kısa boylu adamla karşılaştım. | TED | وفي مرة من المرات التقيت بذلك الشخص القصير جدا خلال عرض شرائح في وادي السيليكون |
silikon gurusu Francis Benoit para için La Honda'yı terketti. | Open Subtitles | رجل السليكون فرنسيس بينويت إستقال من لاهوندا سعياً وراء المال. |
İşe bakın ki, patlamaların birisi bu silikon çipleri yok etmiş. | Open Subtitles | من المفارقة، أنه نوع من الأنواع القليلة التي تدمر رقاقات السليكون |
Zaten güzel olan kadınlara silikon henüz burunları bile gelişmemiş kızlara burun ameliyatı. | Open Subtitles | السيلكون لامرأة كانت جميلة بالفعل أعمال الانف لفتيات كانت أنفهم غير مُكتملة بعد |
Daha önce hiç silikon Vadisi'nin yükselişe geçeceğini öngörmüş olmayı dilediğiniz oldu mu? | TED | هل سبق أن رأيتم وادي السيلكون محلقًا وتمنيتم معرفة ما كان على وشك الحدوث؟ |
Şimdi buna bakıp, bir dakika günümüzün çiplerine bakarsak silikon çiplerin içine bakamayız çünkü çok küçükler | TED | الآن إن نظرنا إلى هذا، وتوقفنا لدقيقة، وفكرنا في الرقائق اليوم، لا نستطيع النظر داخل رقاقة سيليكون. فهي غاية في الدقة. |
Yeni bir silikon devre levhası ile temiz bir odaya girdim ve yaklaşık 100 saat boyunca bütün büyük makinelerde olduğu gibi krank'a bağladım. | TED | فاستخدمت الغرف النظيفة .. ورقاقة سيلكون جديدة ومن ثم ادخلتها في هذه الاجهزة الكبيرة لمدة 100 ساعة |
Üniversite için lazım olacak, ya da akıllı olmazsa göğüslerine silikon taktırması için. | Open Subtitles | فهي ستحتاج إلى المال من أجل الجامعة أو عملية تكبير الثدي، إذا لم تكن ذكية |
silikon Vadisi piyasalar suçlanmalı diyor, özellikle girişim sermayedarlarının girişimcilere sundukları teşvikler. | TED | وتقول فالي سليكون ان الاسواق هي السبب , ولا سيما الحوافز التي أصحاب رؤوس الأموال يقدموها لأصحاب المشاريع. |
Çeneye silikon yapıyorlar mı? | Open Subtitles | هل هم لديهم ذقن مزروعه ؟ . نعم . |
doğada kalsiyum, demir ve silikon artışı oldu. Ve organizmalar nasıl sert malzemeler yapacaklarını öğrendiler. | TED | تزايد الكالسيوم والحديد والسيليكون في البيئة. وتعلمت الكائنات الحية كيف تصنع موادا صلبة. |
Sana silikon lazım. Sana demiştim şu sahanda yumurtalar iştah kaçırıyor. | Open Subtitles | تحتاجين إلى تكبير صدر أخبرتك أن هذا البيض المقلي هي منفرة حقيقة |