Bu hayvanın yürüyebilmesi için tüplerin oranları çok önemli. | TED | فتناسب هذه الأنابيب في هذا الحيوان مهمة جدا للمشي |
Bunlar, bu şekilde yürüyebilmesi için tüplerin arasında bırakılması gereken mesafeler. | TED | هذه المسافات من الأنابيب التي تجعلها تمشي بهذه الطريقة |
Bu tüplerin 40 tanesi V-40 motoru gibi çalışıyordu. | TED | فهناك 40 من هذه الأنابيب كمحرك في 40 يدير الذاكرة |
Fakat yüzlerce işadamları ve araştırmacılar daha uzun ve düzenli karbon nano tüpler geliştirmek ve uzun nano tüplerin büyük potansiyel güçlerini kullanmak için çalışıyorlar | Open Subtitles | لكن مئات المؤسسات و الباحثون يتسابقون لتطوير أنابيب النانو الكربونية بشكل أطول لتسخير إمكاناتها الضخمة |
- Ne getirdiniz? - Gök kuşağı tüplerin, Iridessa. | Open Subtitles | - أنابيب قوس قزح لديك، المعهد الجمهوري الدولي ديسا |
Rahim yerine, embriyo, tüplerin.. | Open Subtitles | يتكون الجنين ولكن داخل قناة "فالوب" |
sonra tekrar bölünürler. Mikrotübül stabilitazörleri bir hücreye girdiğinde bu küçük tüplerin birbirlerine bağlanmalarını engellerler. | TED | عند دخول مثبتات الأنابيب الدقيقة إلى داخل الخلية، فانها تمنع هذه الأنابيب الصغيرة من التجمع؛ |
tüplerin altındaki subaplar uçaklardaki tele kumandalı kapaklara benziyor. | TED | حتى الصمامات في قيعان الأنابيب هناك مثل الصمامات طائرة الاذاعة التي تسيطر عليها. |
Ön tüplerin birinde soğutucu basıncını kaybediyoruz. | Open Subtitles | نحن نفقد ضغط التبريد في أحد الأنابيب الأمامية. |
Bunu sana damardan verirdim ama pasta bu küçük tüplerin içinden geçerken tıkanıyor. | Open Subtitles | كنتُ سأعطيكِ محلولاً وريديّاً من هذه لكنّ الوجهَ سيعلق في الأنابيب الصغيرة |
O tüplerin içinde yakıt olmalı. | Open Subtitles | لابد من ان هذه الأنابيب تحتوي على الوقود |
O tüplerin içinde yakıt olmalı. Aman Tanrım. | Open Subtitles | لابد من ان هذه الأنابيب تحتوي على الوقود |
Dövmede okuduğumuz numaralardaki tüplerin hepsi kayıp. | Open Subtitles | حتى الآن, جميع الأنابيب المرقمة من الأوشام مفقودة |
O tüplerin ve monitörlerin arasında yatakta yatıyordum. | Open Subtitles | راقدًا في الفراش، مع كل تلك الأنابيب والأجهزة. |
tüplerin içindeydiler, sıkıştırılmış yoğurt tüpleri gibi. | Open Subtitles | كانوا في تلك الأنابيب مثل تلك الأشياء المخفوقة |
Anthony ile sen o tüplerin... | Open Subtitles | كنت قد وانطوني أنابيب داخلية ، وكان لدينا -- |
Kirin bira şirketinden teklif istedim. Çünkü o zamanlar, Asahi bira şirketi... ...kendi plastik bira kasalarını kırmızı renkte üretiyordu. Bu, kağıt tüplerin rengi ile uyum sağlamıyordu. | TED | وطلبت من شركة كيرين للبيرة مساعدتي لأنه في ذلك الوقت، كانت شركة البيرة أساهي تصنع صناديق البيرة بلاستيكية حمراء، و التي لا تتوافق مع لون أنابيب الورق المقوى . |
Örneğin Irak'a gönderilen alüminyum tüplerin sadece nükleer silah üretimi ve santrifüj için olduklarını biliyoruz. | Open Subtitles | نحن نعلم بأن هناك شحنات "دخلتَ إلى "العراق على سبيل المثال أنابيب الألمنيوم الوحيدة حقيقةً التي تتناسب مع "برامج الأسلحة النووية "برامج الطارد المركزي |
Örneğin Irak'a gönderilen alüminyum tüplerin sadece nükleer silah üretimi ve santrifüj için olduklarını biliyoruz. | Open Subtitles | نحن نعلم بأن هناك شحنات "دخلتَ إلى "العراق على سبيل المثال أنابيب الألمنيوم الوحيدة حقيقةً التي تتناسب مع "برامج الأسلحة النووية "برامج الطارد المركزي |
Rahim yerine, embriyo, tüplerin.. | Open Subtitles | يتكون الجنين ولكن داخل قناة "فالوب" |