Son olarak, maddeye, kütlesi ve dönüşü vasıtasıyla etkiyen Yerçekimi gücü vardır. | TED | وأخيرا هناك قوى الجاذبية والتي تأثر على المادة من خلال كتلتها ودورانها. |
Sen ve Süpermen uzay istasyonunda eski Sıfır Yerçekimi Kulübüne katıldınız, değil mi? | Open Subtitles | انتي وسوبرمان اجتمعتما في نادي انعدام الجاذبية. فوق على محطة الفضاء, أليس كذلك؟ |
Zaman ilerledikçe yer çekimi artacak, ta ki tamamen dünyada oluncaya kadar. Ancak sizi temin ederim oraya kadar varamayacağız. | TED | مع مرور الوقت، ستزداد الجاذبية حتى نعود إلى كوكب الأرض، ولكن أود أن أؤكد لكم أننا لن نستطيع الوصول هناك. |
Durum şu ki, yer çekimi arabalara etki ederken insanlara da ediyor. | TED | لكن بمثل ما تؤثر الجاذبية على العربات، فإنها تؤثر أيضًا على الركاب. |
Bu aydınlık halka çekim kuvvetinin, ışığın dahi kaçamayacağı kadar büyük olduğu yerdeki kara deliğin çevresindeki sınırları açığa çıkarır. | TED | تكشف هذه الحلقة المشعة أفق الثقب الأسود، حيث تكون قوى الجاذبية كبيرة للغاية لدرجة أن حتى الضوء لا يستطيع الفرار. |
Açının sinüsü ile yerçekiminin çarpımının kütleye bölünmesi ile buluruz. | Open Subtitles | إنه ناتج ضرب جيب الزاوية و الجاذبية مقسوماً على الكتلة. |
Birincisi, çok çekici bir gezegen -- halkaları çok güzel falan filan. | TED | الأول هو أنه كوكب جذاب و هي الجاذبية التي تعطيه إياها الحلقات. |
Rüzgar ve Yerçekimi sabit, geriye sadece yüzey alanı kalıyor. | Open Subtitles | بما أن الجاذبية والرياح ثابتان فلا يبقى إلا الواجهة السطحية |
Yerçekimi; yerçekimsel alanın çaprazına eşit olarak dağılmış kütlesiz taneciklerden oluşmuştur. | Open Subtitles | الجاذبية مصنوعة من جزيئات معدومة الكتلة موزّعة بالتساوي حول الحقل الجذبي |
Bir Yerçekimi kuyusuna yakınsın. Nerede olacaklarını bilmenin yolu yok. | Open Subtitles | أنت قرب حافة ابار الجاذبية لا مجال لمعرفة أين سيكونوا |
Genç Isaac Newton'un ilk kez kapsamlı Yerçekimi teorisini çözdüğü o dahiyane an. | Open Subtitles | تلك اللحظة العبقرية التي نجح خلالها الشاب اسحق نيوتن في اكتشاف نظرية الجاذبية |
yer çekimi üzerine düşeni yaparak onu yavaşça engin bulut kütlelerine çekti. | Open Subtitles | وبفعل الجاذبية المعتاد الذى يشده ببطء . فى تجمعات ضخمه من الغيوم |
yer çekimi gaz bulutlarını milyonlarca yıl sıkıştırdı ta ki merkezin derinliklerinde hidrojen füzyonu oluşturacak kadar sıcak hale gelene dek. | Open Subtitles | الجاذبية ضغطت سحب الهيدروجين على مر ملايين السنين إلى أن أصبح الغاز في المركز ساخناً . بما فيه الكفاية لحدوث الاندماج |
yer çekimi çok güçlü ve düştüğünün farkına bile varmıyor. | Open Subtitles | الجاذبية فى منتهى القوة و هو لم يلاحظ حتى سقوطه |
Burada değil. Kara deliğin çekim gücü çok güçlü. Kapana sıkıştık. | Open Subtitles | ليس هنا, قوة الجاذبية من الثقب الأسود قوية للغاية, نحن محاصرون |
çekim gücü, dev bir yıldızın çekirdeğini sıkıştırarak bu hâle getirmiş. | Open Subtitles | لا بد أن الجاذبية قد إعتصرت النجم الضخم ليصبح بهذا الحجم |
Yıldızlar, gazın ve toz bulutunun kesişmesinden doğmuş, yerçekiminin geri dönülemez çekimi ile başlamıştır. | TED | ولدت النجوم في تمازج فوضوي للغاز والغبار، تدعمها الجاذبية بجذبها. |
Fakat onunla biraz takıldıktan sonra, bana da çekici geldi. | Open Subtitles | لكن بعد قضاء بعض الوقت معه أستطيع ان ارى الجاذبية |
Ama onlar yerçekimini taşıyan kuvveti bulamadılar yakalanması zor gravitonları. | Open Subtitles | ولكنهم لم يجدوا أبداً القوة التي تحمل الجاذبية الجرافيتونات المراوغة |
Kuyrukluyıldızlar kütleçekim ile Güneş Sistemi'nin dışına itilebilir ve uzayın derinliklerine sürülebilirler. | Open Subtitles | بإمكان الجاذبية أن تقوم بقذف المذنبات خارج النظام الشمس لتنفى الى الفضاء |
Bizim gibi tüm gün yerçekimine karşı ayakta durmaya ihtiyaçları yok | TED | فهي ليست بحاجة للوقوف طوال الوقت مقاومة بذلك الجاذبية كما نفعل. |
Öylesine büyük kütleli ki, ışık içinden geçerken bükülüyor, kümenin aşırı kütleçekimi tarafından çarpıtılıyor. | TED | إنّه كبير جدّا لدرجة أنّ الضوء المارّ عبره يتقوّس، ينحرف عن المسار المستقيم تحت تأثير الجاذبية الهائلة لهذا العنقود. |
Yani evrensel yer çekimini anlamayı mümkün kılan bazı atlama taşlarını, bazı özel koşulları kastediyorum. | TED | أعني هناك ركائز أساسية، و بعض الظروف التي في ظلها لم يكن مستحيلًا عليه أن يستنتج قانون الجاذبية. |
Bir vücut oyununa bakacağız. Bu, spontane bir kendini yerçekiminden kurtarma isteği. | TED | سوف ننطر في الألعاب الجسمانية, و التي رغبة عفوية للتخلص من الجاذبية. |
Düşük bir ağırlık merkezin var gibi. Özür dilerim. Sullivan. | Open Subtitles | يبدو كأنه لديك أنخفاض في منطقة الجاذبية عذرا , سوليفان |
Aslında, fare sadece bir zeminde harekete başlayıp bunu sürdürmekle kalmıyor bacak hareketlerini de ayarlayabiliyor. Örneğin, bir merdiven tırmanmak için .yer çekimine karşı koyabiliyor. | TED | في الحقيقة, الفأر لم يمكن فقط بإمكانه البدء والاستمرار بالحركة على الأرض, بل كان أيضاُ بإمكانه تعديل حركة ساقيه مثلاً ليقاوم الجاذبية لكي يصعد الدرج |
Fakat, uzay aracı Dünya'ya geri döndüğünden ve astronotlar Dünya'nın yer çekimi alanına girdiğinden dolayı yer çekiminin etkilerini görmeye başlarlar. | TED | لكن عندما يقوم مكوك الفضاء بالرجوع للأرض، وعندما يدخل رواد الفضاء لحقل جاذبية الأرض، يبدأون بملاحظة تأثيرات الجاذبية. |