| Sonrasında, Devlet üniversitesindeki rehberleri onunla iletişimi koparmadı ve böylece eğitimine devam edebildi ve bir onur programına yerleştirildi. | TED | بعد ذلك، مرشدها في كلية المجتمع بقي على تواصل معها، وذلك مكنّها من المضي قدما، ووضعوها في برنامج الشرف. |
| Sağ olsaydı sadece devam etmemizi istemez, devam etmemizi bize emrederdi. | Open Subtitles | ما كان ليطلب منا المضي قدما فحسب، بل كان ليأمرنا بذلك. |
| Ayrılan o. Ayrık kalan o. hayatına devam etmesi gerek. | Open Subtitles | هي الفاصلة وهو المفصول به ويلزمه المضي قدماً في حياته |
| Her ne kadar kalıp kıvranmanı istesem de gitmem gerek. | Open Subtitles | بقدرما أحب بقائي لأشاهدك تتلوّى، عليّ المضي لكن أراك هذا المساء |
| Ben de bu şekilde, o hiç doğmamış gibi hayatıma devam edebilirdim. | Open Subtitles | وعلى إثر هذا، سأتمكّن من المضي في حياتي كأن لاشيء قد حدث |
| Demek bunlar senin olgunlaşma yılların ve aklın başına gelene kadar sürekli insanların duygularını incitmeye devam mı edeceksin? | Open Subtitles | أتعتقد لأن تلك هي سنوات تكوينك يمكنك المضي قدما ً في إيذاء مشاعر الناس طالما تخرج بشيء من ذلك؟ |
| Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, sonra yemeğimize devam edebiliriz. | Open Subtitles | حسنًا ، سوف أقول هذا لمرة واحدة حتّى يمكننا المضي |
| Babanın suçlu çıkmasını istemediğini biliyorum ama belki de artık hayatına devam edebilirsin. | Open Subtitles | أعلم أنك لاتريد أن يكون أبوك مذنباً ولكن ربما يمكنك الآن المضي قدماً |
| Bu şekilde yaşamak istemiyorsun. hayatına devam ediyorsun. Doğru şeyi yaptığını söylemek için buradayım bu yüzden aynen devam et. | Open Subtitles | لا تريد العيش بتلك الطريقة ، عليك المضي قدماً أنا هنا لأخبرك ، أنت تفعل الصواب ، حافظ عليه فحسب |
| Ama Grace senin böyle takıIıp kalmanı ve hayatına devam etmemeni istemezdi. | Open Subtitles | لكن قريس لم تريد لك ان تتوقف و و عدم المضي بحياتك |
| Önüne bir engel çıktığında onu aştı ve yoluna devam etti. | Open Subtitles | لكن حينما واجه حائطاً أمامه، قام بهدمه، وواصل المضي في سعيه. |
| devam edebilirsin. Her şeyi yeniden yapabilirsin ama bu sefer doğru şekilde. | Open Subtitles | يمكنك المضي قدماً إفعل كل شيء من جديد، ولكن إفعله بشكل صحيح |
| Sizi hayal kırıklığına uğratmayı istemezdim ama gitmem lazım. | Open Subtitles | أكره أن أخيب أملك لكن علي المضي في طريقي |
| hayatıma devam etmeliyim ve eşyalarının bende olması bunu fena zorlaştırıyor. | Open Subtitles | حسنٌ, أردُ المضي قدماً ووجود هذه الأشياء من حولي تُعيق ذلك |
| Hainlik ya da açgözlülükten değil, sadece işlerin yolunda gitmesini garantilemek adına ki yola devam edebilesiniz. | TED | ليس حقدًا أو طمعًا فقط محاولة التأكد بأنكم تحصلون على شيء لعمله حتى تستطيعون المضي قدمًا |
| Tabii çok uzun kirişli köprüler her yere gitmek için şart değil. | TED | ولكن بالطبع البحور الفائقة ليست بالضرورة الطريق التي يجب المضي فيه دائماً. |
| Yalnız HakYaratanlar'a üye olanlar değil ayni zamanda cesur ve avukatlardan ağ oluşturarak ileri sistemi taşıyabilecekler de katılabilirler. | TED | وليس فقط عبر صانعوا العدالة لكن أيضاً الناس الذين نشهد بشجاعة ونتعرف على شبكاتهم وكيف يمكنهم المضي قدماً |
| Bu durumda bir seçim yapmak zorundasınız; ya gelir elde etmeden daha ileriye gidecek ya da rıhtıma döneceksiniz. | TED | يمكنكم إما أن تقرروا المضي قدمًا بدون أي عوائد مالية كبيرة، أو أن تعودوا إلى المرفئ. |
| Hayatta hep ilerlemeye devam ettin, başka birisi için çalışmak durumunda kalmana rağmen. | TED | لقد تابعت المضي قدماً في حياتك بالاعتماد على العمل لغيرك من الناس |
| Ben de bu yolu takip etmeye ve hiç müze olmayan yerlere gitmeye karar verdim. | TED | لذلك قررت المضي قدما في هذا الاتجاه والذهاب الى اماكن حيث لا يوجد متاحف على الاطلاق. |
| Şu anda yoluma nasıI devam etmem gerektiğini çözmeye çalışıyorum. | Open Subtitles | ولذا الآن أنا أحاول استنتج كيفية المضي قُدُماً. |
| O yüzden duygular için yeni sözcükler öğrenmek kesinlikle faydalı olacaktır ama bunun da ilerisine gitmemiz gerek. | TED | لذا أتفق تمامًا أنه من المفيد لنا معرفة كلمات جديدة للعواطف لكن أعتقد أنه علينا المضي أبعد من ذلك. |
| Durma güdüsü hayata devam etmek için bir işarettir, yeni bir şey yapmak, farklı bir şey yapmak için. | TED | اشارات التوقف جوهريا إشارة إلى أوان المضي قدما، إلى فعل شيء جديد، شيء مختلف. |
| Birlikte ilerlemek zorundayız. Artık bize karşı onlar diye bir şey yok. | TED | علينا المضي قدمًا معًا. لم يعد هناك المزيد منا ضدهم. |