| Bu demek ki yakıt zincirindeki molekülleri inceleyerek istediğimiz şekilde optimize edebiliriz. | TED | معنى هذا أنه بإمكاننا هندسة الجزيئات في سلسلة الوقود ونحسنهم قدر المستطاع. |
| Ama enerji politikaları daha fazla fosil yakıt bulunmasına odaklanmaya devam etti. | TED | لكن سياسات الطاقة استمرت في التركيز على إيجاد المزيد من الوقود الأحفوري. |
| Amerika'daki benzin tüketimi büyük ihtimalle 2007'de zirveye ulaştı ve şimdi de düşüşte. | TED | على الأرجح أن إستهلاك الوقود في الولايات المتحدة كان عام 2007 وهو يتراجع. |
| Bu arada, benzin için senden borç almalıyım, tüm bu yolculuk depoyu kuruttu. | Open Subtitles | . إسمع, عليك إعاراتي بعض المال لأجل الوقود كل قيادتنا تلك أفرغَتْ الخزان |
| Burası Hindistan, ve bu da pişirmede en çok kullanılan yakıt: inek gübresi. | TED | هذه هي الهند, وهذا هو الوقود الشائع استعماله في الهند: انه روث البقر. |
| Ancak sonunda en sıcak alevler bile yakıt ve oksijensiz kalır. | TED | في النهاية، حتى أكثر النيران حرارة ينتهي منها الوقود أو الأوكسجين. |
| Beyaz çizgiler gelişmiş yakıt devresi denilen ilerleme kaydettiğiniz şey. | TED | الخطوط البيضاء تسمى دورة الوقود المتقدمة، حيث يتم إعادة المعالجة |
| Nereye gidiyorsun? Biraz yakıt bulmaya ve bilgi toplamaya gidiyorum. | Open Subtitles | لأرى إذا كان بأمكانى العثور على بعض الوقود وبعض المعلومات |
| Ve makinemin aslında, iri navlunlu yük ve... yakıt kaynaklarının boyutunu azaltabilmesini sağladım... | Open Subtitles | وأفترض أن جهازي يمكن أن يقلل بشكل أساسي حجم الحمولات الضخمة وتجهيزات الوقود |
| Bunu denedim. Biraz yakıt boşalttım. Şimdi havada yakıt ikmali yapacaklardır. | Open Subtitles | حاولت ذلك بالتخلص من بعض الوقود وسيتم تزويدهم الآن بالوقود جواً |
| Bu gece büyük bir kutlama var. Yarına kadar benzin alamazsınız. | Open Subtitles | انه احتفال ضخم الليلة و لن تحصلوا على الوقود قبل الغد |
| Otoyoldaki tüm büfe ve benzin istasyonlarını kontrol ettik. Hiç iz yok. | Open Subtitles | لقد تفقدنا كل محطات الوقود الرئيسية والمطاعم بالطريق السريع ولا إشارة لهم |
| Ülkenin çeşitli bölgelerinden, benzin fiyatlarındaki ani artışlara ait birçok rapor elime ulaştı. | Open Subtitles | أستلمت تقارير من مختلف ألأجزاء في البلد حول أرتفاع حاد في سعر الوقود |
| benzin borularınızı tek başıma ben kestim. Sorununu benimle hallet. Bırakın dostlarım gitsin. | Open Subtitles | أنا فعلتها , أنا قطعت مخزن الوقود دعني أتعامل مع الأمر دعهم يذهبون |
| Birkaç varil benzin ve birazcık mermiyle şehri getirdiğim noktaya baksana. | Open Subtitles | انظر ما فعلته بهذه المدينة ببضعة براميل من الوقود وبضعة رصاصات |
| İletişim sistemini tahrip ettikten sonra yakıtı boşalttı ve gitti. | Open Subtitles | بعد أن أسقط برج الإتصال أفرغ خزان السياره من الوقود |
| Profesör Fate tüm benzini yok ettiği için, Grommett zorunlu oldu. | Open Subtitles | حيث أن البروفسير فيت بدد كل الوقود ف جروميت ضرورة قصوى |
| Annem bu parayı petrol kuyularından alıp, gaz pompalarına yatırdı. | Open Subtitles | أخذت أمي المال من آبار النفط, وأغرقته في مضخات الوقود. |
| Geri getirmek için yeterince Benzinimiz var peşinden gitmek ister misin? | Open Subtitles | لدينا ما يكفي من الوقود للعودة فقط أتريد أن تذهب ورائها؟ |
| Ve oraya doğru giderken birkaç on yılllık, beki de yüz yıllık fosil Yakıtımız kaldığını görürsünüz. | TED | وبينما تقوم بالمرور هناك سترى أنه تبقت لنا سنوات قليلة، وربما 100 عاماً من الوقود الإحفوري المتبقي. |
| Benimle gelmen, benzinin parasını ödemem, ve şu haline bak. | Open Subtitles | أتيتي بهذه الرحلة، و دفعتي ثمن الوقود و انظري لنفسك |
| benzinim bitti, yolda kaldım. Arabam 10 blok ötede. Atar mısın beni? | Open Subtitles | لقد نفذ الوقود مني وسيارتي على بعد 10 بنيان, هل يمكنك إيصالي؟ |
| "oluşuyor ve mazot, tank, şeker, et, buğday gibi..." | Open Subtitles | خمسون سفينة تجارية يحملون زيت الوقود ودبابات |
| Normalde verimlilik hayatidir, çünkü motorun ömrü boyunca yaktığı yakıtın maliyeti motor mailyetinden çok fazladır. | TED | في العادة، الكفاءة أمر مصيري لأن تكلفة الوقود على مدى عمر المحرك أكبلا بكثير من تكلفة المحرك |
| Ya da belki de seni aramak için harcayacağı benzine değmiyorsundur. | Open Subtitles | أو ربما لأنك بكل بساطة لا تستحق ثمن الوقود اللازم لإيجادك |
| Ama güneye doğru havalanmışlar ve sadece 480 km gidebilecek kadar yakıtları varmış. | Open Subtitles | لكنهم حلّقوا بإتجاه الجنوب ولديهم ما يكفي من الوقود لحوالي 300 ميل فقط |
| 227ton sıvı yakıtla hareket eden mekiğin mürettebatı ilk hedeflerine doğru yol alıyorlar. | Open Subtitles | انطلقت بـ 500 ألف رطل من الوقود يوجه الطاقم الآن المكوك لوجهته الاولى |