Ki bence bu konuda ironik olan asıl mesele bu. | Open Subtitles | و الذي إذا سألتني حياله هو الأمر المثير للسخرية هنا |
Bu sahiden kafama dank etti ve bu konuda bir şeyler yapmak istedim. | TED | لقد صدمني ذلك، ورغبت في أن أفعل شيئًا حياله. |
İklim değişimi burada ve durum ciddi, bu konuda bir şeyler yapmalıyız. | TED | هذا موجود وهو ضار وخطير، وعلينا فعل شيء حياله. |
Bak, eğer bununla ilgili bir şey yapmayacaksan benim olayı anlamam lazım ki bir şeyler yapabileyim ama burada bir şey yapamam! | Open Subtitles | أنظر, أنّ لم تقم بفعل شيء حيال هذا أحتاج لتفكير في الأمر حتى يمكنني فعل شيء حياله لكن لا يمكنني فعله هنا |
Sanırım bu konu da siz... ... dersinizi almışsınız. Uh... | Open Subtitles | حسناً , يبدو وكأنك تشعر بشعور سيئ حياله , آه |
Bütün bu üzüntü var ve yapabileceğim hiçbir şey yok. | Open Subtitles | يوجد كل هذا الحزن , ولا يمكنك فعل شيءٍ حياله |
Şu anda onun için hissettiklerimde emin olamıyorum. | Open Subtitles | لا أعلم حتى شعوري حياله بالضبط. دعوني أستكشف. |
Bu tamamiyle açık. Onun hakkında düşünmek gibi birşey yapmadım. | TED | وكان واضحا تماما. انني لم أقم بأي تفكير حياله. |
Yaşlanma ve Alzheimer's konusunda uyku, yapbozun kayıp bir parçası ve bu heyecan verici çünkü belki bu konuda bir şeyler yapabiliriz. | TED | ولكن كون النوم هو بمثابة قطعة مفقودة في اللغز التّوضيحي للشيخوخة ومرض ألزهايمر هو أمر مثير لأنه ربما يمكننا فعل شيء حياله. |
Tamam o zaman, haydi bardan çıkalım ve bu konuda bir endişen kalmasın. | Open Subtitles | إذاً، فلنخرُج من هاته الحانة و لن يبقى لك شيءٌ لتقلقي حياله |
Ayrıca Ona yazan biri olacaksa bu adam bekâr biri bu konuda bir şeyler yapabilecek biri olmalı. | Open Subtitles | لكان الشخص العازب الشخص الذي يمكنه فعل شيء حياله |
Ama şu konuda yapabileceğin birşey var şu anda burada yaşadığını , ailemi mahvetmekle geçirdin. | Open Subtitles | لكن الشىء الذى تستطيع فعل شىء حياله هذا الشىء الذى يوجد هنا و الآن أنك تمضى وقتك بتدمير عائلتى |
Bu konuda endişelenmene gerek yok. Ben o konuyu hallettim. | Open Subtitles | هذا شىء لا داعى بأن تقلقى حياله لأنى لن أعير كلّ ذلك اهتمام |
Çok farklı bağışıklık sistemlerimiz olduğunu anladım, ve bence bu konuda bir şey yapmamız gerek. | Open Subtitles | أنظمة مناعة مختلفة ويجب علينا أن نفعل شيء حياله حقاً ؟ |
Çünkü eğer iyiyseniz, bu konuyla ilgili bir şey yapmanıza gerek yok. | TED | لأنه إذا كنت تشعر أنك بخير، لن تكون مرغما على فعل أي شيء حياله. |
Alzheimer ile ilgili korkunun büyük bir kısmı, hastalıkla ilgili yapabileceğimiz olmadığı düşüncesinden kaynaklanır. | TED | جزء من الخوف المحيط بمرض ألزهايمر ينبع من الشعور بأنه ليس بإمكاننا فعل أي شيء حياله. |
Sebep olan ben değildim ve bunu onaramam. Bununla ilgili hiçbirşey yapamam. | Open Subtitles | أنا لم أسببه , و لا أستطيع إصلاحه لا أستطيع فعل شىء حياله |
Görevime devam ettiğim müddetçe, filonun refahı sizin endişelenmenizi gerektirecek bir konu değil. | Open Subtitles | طالماأننىبهذاالمكتب, فإن مصلحة الأسطول ليس شيئاً تحتاج للقلق حياله |
Kullanımı serbesttir ve bunu için yapabileceğin hiçbir şey yok. | Open Subtitles | هي ملك عام , ولن تستطيعي فعل أي شيء حياله |
Birden, kendimi onun için çok kötü hissettim. Onun ne kadar kötü olabileceği hakkında hiçbir fikrim yoktu. | Open Subtitles | شعرت فجأه بالأسف حياله لم يكن عندى فكره عن الضرر الذى ناله |
Bir şeyi bir kutuya koyuyorsun ve Onun hakkında tekrar düşünmen gerekmiyor. | TED | هو أمرٌ يتحدث عنه البعض ..دون ان يقوم بعمل جدي حياله |
Bu, provokasyon içindeki bir çıkıntı. Ona karşı, bir şey yapamazsın. | Open Subtitles | ذلك الشيء المتعلق بالاستفزاز لا يمكنك أن تفعل شيء حياله |
bundan hoşlanmayanlar varsa kendileri bilir. | Open Subtitles | لا أحد يحب ذلك و يعلمون ماذا سيفعلون حياله |
Besini hissediyor, Ona tam olarak ne yapması gerektiğini biliyor. | TED | انها تستشعر الطعام .. وتعلم تماما مالذي يجب التصرف حياله |