Senin için sorun yok, bunu yapmak zorunda olan sen değilsin. | Open Subtitles | . لا بأس عليكِ ! ليس أنتِ مّن عليه القيام بها |
Bunu yapmak zorunda değildi. Bu önemli birşey. | Open Subtitles | بينما أخبرك سكوتي بالحقيقة لم يكن عليه القيام بهذا |
Bunu yapmak zorunda değilsin. Hiç biriniz değilsiniz. | Open Subtitles | ليس عليك القيام بذلك ولا أحد منكم عليه القيام بذلك |
Bütün yapması gereken monitörü kayışla arkasına bağlamaktı. | Open Subtitles | أعني، كان كل ما كان عليه القيام به هو حزم الشاشة علي ظهره. |
Tek yapması gereken biraz beklemekti. Zaten salıvermek zorundaydın. | Open Subtitles | جلّ ما عليه القيام به هو الإنتظار، وستطلقين سراحه. |
Herkes yapması gerekeni, yapmalı. | Open Subtitles | يجب على الرجل ان يقوم بما يتوجب عليه القيام به |
Zavallı Superman, kesinlikle uçma problemi hakkında bir şeyler yapmalı. | Open Subtitles | اوه، مسكين سوبرمان ، يجب عليه القيام بشيء ما حول مشكلة الطيران لديه |
Bu önemli, eğer gruba katılmak istiyorsa yapması gerekiyor. | Open Subtitles | هذا مهم ، يجب عليه القيام بذلك إذا كان يريد الإنضمام إلى النادي |
Her zaman ya da takım başarısız olduğunda her birimiz işini düzgün ve profesyonelce yapmak zorunda. | Open Subtitles | كل منا عليه القيام به بشكل صحيح ومهني كل مرة أو يفشل الفريق |
yapmak zorunda kaldığı şeyi düşünmek bana acı veriyordu, onu yapması için ikna ettiğimiz şeyi. | Open Subtitles | وتعذيب لي التفكير عن ما كان عليه القيام به. وما نحن على قناعة منه أن يفعل. |
Bunu yapmak zorunda değildi. | Open Subtitles | لم يكن عليه القيام بذلك تماماً. |
Jeremiah başvurusunu yapmak zorunda, derhal. | Open Subtitles | جيرماياه عليه القيام بتقديم طلبه سريعاً |
X'i kim çekerse yapmak zorunda olacak. | Open Subtitles | ومن يحصل عليها يتعين عليه القيام بهذا. |
Bunu yapmak zorunda. | Open Subtitles | عليه القيام بها. |
Yakında oksijen Dünyamızı yeniden yaratacak ama önce yapması gereken daha önemli bir iş var. | Open Subtitles | عما قريب، سيعيد الأوكسجين صناعة عالمنا. لكن في المقام الأول، عليه القيام بمهمة هامة أخرى. |
Tüm yapması gereken bunları mahkemenin dışında tutmak. | Open Subtitles | كل ما عليه القيام به هو إبقائها خارج المحكمة. |
Şimdi tek yapması gereken, bu fikri mafyanın geri kalanına kabul ettirmekti. | Open Subtitles | الآن كل ما يتعين عليه القيام به طرح الفكرة لبقية المافيا |
Kadınların yanındayken gevşeyemiyor, oysa yapması gereken tek şey o. | Open Subtitles | حالما يتواجد مع النساء، يبدو وكأنه غير قادر على الاسترخاء، وهذا كل ما عليه القيام به. |
Sence bir adam ailesini desteklemek için ne gerekiyorsa yapmalı mıdır? | Open Subtitles | لا تفكر بأن الشخص ليس عليه القيام إلا بما يتوجب عليه من أجل, إعالة أسرته؟ |
Burayı temizlemek için daha fazlasını yapmalı. | Open Subtitles | لغرض تطهير هذا المكان، سيتعين عليه القيام بأكثر من ذلك. |
Birisi yapmalı diye düşünmüştüm. | Open Subtitles | أعتقدت أن أحداً عليه القيام بذلك |
Bu kesinlikle göz alıcı, ama daha fazlasını yapması gerekiyor gibi. | Open Subtitles | هذا فاتن بالتأكيد، لكن يبدو أن عليه القيام بالمزيد |